Eğer Erzurum’a gitmek dilersen bekle Jale yaz olsun da gidelim

A -
A +

Tozpembe hayaller kurduğum, rüyalarımı süsleyen o güzel memleketimize bir sabah güneş ufukta doğarken vardık...

 

 

Bir gün, Tanju’ya dedim ki “Artık ahir ömrümüze geldik; ölmeden, şu güzel memleketimizi, misafirperver o iyi insanları, o numune örnek hayatlarını bir daha dünya gözüyle görelim, helâllik alalım, hiç olmazsa emr-i Hak vuku bulunca hasretlik çekmeden şu fâni dünyadan çekip gideriz gönül rahatlığıyla…” O da “Çok iyi olur…” dedi, makul karşıladı. Meğer benden daha çok istiyormuş da demeye cesareti yokmuş. Son bir gayretle hazırlandık, oğlum Mustafa Enes’imle Erzurum’a doğru yola çıktık.

 

 

 

Eğer Erzurum’a gitmek dilersen,

 

Bekle Jale yaz olsun da gidelim.

 

Bizim yollar çok dağlıktır aşılmaz,

 

Her yan çamur, kurusun da gidelim.

 

 

 

Aşamazsın Kireçli’nin belini,

 

Köprüsü yok geçemezsin selini!

 

Ejder Tepesi’nin nazlı gelini,

 

Lâle sümbül bürüsün de gidelim.

 

 

 

Erisin Erzurum karı erisin,

 

İnsin düz ovaya hepten yayılsın.

 

Her tarafa temiz tohum ekilsin.

 

Mor koyunlar yürüsün de gidelim.

 

 

 

Eskiden yollar bize kısa gelirken şimdi uzadıkça uzuyordu. Olsundu, o meşakkate değerdi gideceğimiz ve göreceğimiz yer her şeyden önce hasretini çektiğimiz Dadaşlar diyarıydı ne de olsa. Bir kere ahd etmiştik, sözümüzde durmalıydık, zorluklara direndik, yılmadık, pes etmedik. Tozpembe hayaller kurduğum, rüyalarımı süsleyen o güzel memleketimize bir sabah güneş ufukta doğarken vardık. Seneler önce aldığımız evimiz yerli yerindeydi lakin biz o eski Jale ve Tanju değildik. Aradığımız hiçbir şeyi bulamama korkusu içimizi kaplarken her şeyi fazlasıyla yerli yerinde bulmuştuk.

 

Sonradan öğrendim ki komşular biz olmadığımızda çoluk çocuk taş atıp camları kırılmasın, kuşlar girip pislemesin diye göz-kulak olmuş, mübarek bir emanetmiş gibi koruyup kollamışlar. Bu Erzurum denilen şehrin ve insanlarının anlatılamayacak kadar çok üstün meziyetleri varmış da geç fark etmiştik. Anlayacağınız sevincim had safhadaydı. “İyi ki ömrümün bu son baharında tekrar gelmişim...” diyor, yerimde duramıyordum.

 

Evler, bahçeler, yaylalar; hem o eski güzelliklerini muhafaza etmiş hem de son teknoloji kullanılarak daha modern hâle getirilmişti. O kendine has yapılar, tarihten günümüze bir buket takdim ederken insanlar da o tanıdık cömert, güzel ahlaklı ve daima mütebessimlerdi...

 

Çayır çimenler çiçeklerle bezenmiş, göller turna sesleriyle şenlenmiş, köprüler yenilenmiş, yollar çift şerit mükemmel olarak yeniden yapılmıştı. Yolcuların korkulu rüyaları Tortum, Liskâv eğrileri diye bir şey kalmamıştı. Sanki bayram yerine, bir şenlik sahasına dönüşmüştü şehirler, köyler. Hele sünepe, maksatsız, sağda solda pinekleyen delikanlılardan ortalıkta eser yoktu. Hepsi erkenden işinin başında ailesine, vatana, millete faydalı olma gayretinde...

 

Herhâlde bir gönül sultanı kalpten duâ edip kabul olmuş, huzur ve saadet gelmiş her şey inşa edilmiş, ayağa kaldırılmıştı.

 

“Hayallerimi aştınız dadaşlar...” deyip tanıdık bir sima aramaya başladım.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.