Hocamız "sabır" diye çizmiş altını. Seyirci coşku sınırını aşmış ve tabii ki sabırsız... Herkes küçümsemiş ama hocamız asla... Çantada keklik sananlara, "çantada gergedan" var demiş hep maç öncesi kamuoyuna ve oyuncularına... Amaca uyan ilk on biri; belli ki "ciddiyetle" donatmış. Burak ve Drogba "ikizlermiş" gibi bir uyum içinde başladılar maça. Golü de erken bulduk. Schalke ise sahaya iyi yayılan, bizim yarı sahamızda enlemesine her santimi kullanan bir oyun oynadı. İki de net gol fırsatından yararlanamadılar. Biz de sağ kanatta Hamit'in direği kırmasından umut, topu çiğnemesinden ise "karabulut" gördük. Devre biterken golü de orada kaybedilen bir topun dönüşünde yedik. Braga ne yapmıştı burada?.. Topu bize verip maçı alıp gitmişti. Biz de topu onlara verdik ama devreyi alıp gidecek iken "kronik" sıkıntıdan golü yedik. Rakibin defansının "kâğıt helva" gibi göbeğini biz kullanamadık ama onlar dün sağlam duran göbeğimizi fena yakaladılar ve göbeği de cezayı da kestiler. En kestirme yoldan rakip gitme projemiz bir kere işledi ama onların yerleşerek kalemize gelme projesi birkaç kere işledi... İkinci yarıya ortada bir eksilip kanada bir "uçan adam" koyarak başladık. Devre ortasında Sabri'yi ileri çıkardık ama yediğimiz gol kimyamızı bozmuştu belli ki. İskoç hakemin de fazlasıyla yüz verdiği Alman ekibi tatlı sertlikten oldukça faydalandı ve kilitlenen oyun bir "kısmet golü" bekler hale geldi... Hamit'in direği kırdığı ve sonrada en uçta kaptırdığı bir topun bedeli ağır oldu ve takım halinde o andan itibaren "arıza" verdik. Şimdi bize Romanya ve Portekiz deplasmanları gibi bur durum gerek ama rakipte ne Cluj, ne de Braga...