Fransa'da babasını mayınla öldürülen lider kim? Gerçekler ortaya çıktı

Financial Times, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un en güçlü rakiplerinden biri olarak öne çıkan Ulusal Birlik (RN) lideri Marine Le Pen’in ailesi, siyasi yolculuğu ve iktidara doğru adım adım nasıl yaklaştığını kapsamlı bir şekilde analiz etti. İşte Le Pen’in dikkat çeken hikayesi ve iktidar yürüyüşü!
DIŞ HABERLER—Fransız siyasetçi Jean-Marie Le Pen 96 yaşında öldü. Ulusal Cephe’nin kurucusu olarak elli yıl boyunca Fransa siyasetinin aşırı sağ uçlarında gezinmişti. Ülkenin sömürgeci geçmişine nostaljiyle bakan bir yabancı düşmanı ve II. Dünya Savaşı’nda Nazilerle işbirliği yapanlara karşı karmaşık duygular besleyen biriydi.
Ancak ömrünün son yıllarında Le Pen’in göç karşıtı milliyetçi ideolojisi Fransa’nın kimlik ve endüstriyel gerileme konusundaki endişelerinde giderek daha fazla yankı bulur oldu. Bu durum partisine de yaradı. Şimdi kızı Marine’in başkan olduğu parti siyasette ana akıma katılarak Avrupa genelindeki aşırı sağcı politikacılara ilham verdi.
Ulusal Cephe’yi kurmasından iki yıl sonra 1974’te cumhurbaşkanlığı seçimine giren Le Pen’in oy oranı yüzde 1’in altındaydı.
Partinin ismini Ulusal Birlik olarak değiştiren Marine Le Pen ise 2022 seçimlerinde ikinci tura kalmayı başardı ve Macron’un ikinci kez seçilmesine engel olamasa da yüzde 41.5 oy aldı. 2024’te Macron’un çağrısıyla yapılan erken seçimlerde Ulusal Birlik Fransa’nın yasama meclisi olan Ulusal Meclis’te en yüksek sandalye sayısına sahip parti oldu.
"FİKİRLERİM ÇAĞIN ÖTESİNDEYDİ"
Avrupa’nın başka yerlerinde de benzer zihniyete sahip siyasetçiler seçimlerde ciddi kazanımlar elde etti. Hükümete giren ve ülke yönetenler oldu.
Jean-Marie Le Pen 2018’deki bir konuşmasında, “Fikirlerim çağın ötesindeydi. Bugünün gerçeklerine uyuyorlar. Küresel göç dalgasının setleri yıkmasına yol açan demografik sonuçları gördükçe karamsarlığa kapılıyorum” demişti.
Fikirleri mevzi kazansa da Le Pen uzun süre Fransa’da siyasi parya olarak kaldı. 2002 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalist Başbakan Lionel Jospin’i geride bırakıp beklenmedik şekilde ikinci tura yükselmesi sonrası ülke genelinde aşırı sağ karşıtı kitlesel gösteriler yapıldı. Merkez sağın adayı ve dönemin cumhurbaşkanı olan Jacques Chirac ikinci turda oyların yüzde 82.2’sini alıp koltuğunda kalmayı başardı.
KIZI DETOKSA ONDAN BAŞLADI
Yahudi düşmanı yorumları yüzünden Le Pen’in başı sık sık yargıyla derde girdi. Kızı bile kendi cumhurbaşkanlık serüveninden önce giriştiği “detoks” sürecine başlarken babasını partiden ihraç etti. Bu durum babayı ne yabancı düşmanlığından ne de kızının stratejisini eleştirmekten alıkoydu.
2015’te Paris’e yakın zengin Saint-Cloud semtindeki, kendisini korsan kıyafetleriyle gösteren gerçek boyuttaki tabloyla bezeli köşkünde Financial Times’a verdiği röportajda, “Rahatsız edici olmayı bırakıp ‘detoksa’ girişirseniz sadece sağcı, merkez sağ olursunuz. O zaman da Ulusal Cephe’nin varlık sebebi ortadan kalkar” demişti.
NI
"ERKEKÇE BİR MEDENİYET"
Le Pen kendisini her zaman kavgayı seven aykırı biri olarak gördü. Gençliğinde komünizm sempatizanlarıyla aralarında çıkıveren sokak kavgalarını hatırlarken gülerek “O zamanlar biri size vurdu mu karşılık verilirdi. Şimdiki gibi polise gidilmez, dava açılmazdı. Erkekçe bir medeniyet vardı” diyordu.
İsyankar zihniyetin bir sebebi Bretonya’nın güneyindeki sahil kasabası La Trinité-sur-Mer’de geçirdiği sert çocukluktu. 20 Haziran 1928 günü doğan Le Pen 2018’de çıkan anılarında Çin takvimine göre ejderha burcu olduğunu yazıyordu. Başka bir aileyle birlikte zemini toprak bir köy evinde yaşıyorlardı. Çoğu Katolik ailede olduğu gibi Le Pen de bir yandan köyün rahibine yardım ediyordu. Ardından Paris’te hukuk okumak için bir yandan da postacılık, kömür madenciliği ve balıkçılık yaptı.
BABASI MAYINLA ÖLDÜRÜLDÜ
II. Dünya Savaşı’yla birlikte ateşli bir vatansevere dönüştü. Babası 1942 yılında balıkçı teknesinin mayınla havaya uçmasıyla öldü. Le Pen bunun üzerine intikam için bir Alman askeri öldürmeyi düşündüğünü söyleyecekti. Bir ara “La Résistance” olarak bilinen Fransız direniş hareketine katılmaya çalıştı. Ama bir yandan da Fransa’nın müttefiki İngilizlere kızgındı. Anılarında İngilizleri Fransız kasabalarını enkaza çevirmekle suçluyordu. Savaştan sonra öfkesi Charles de Gaulle’e yöneldi.
De Gaulle Londra’ya kaçmış ve Alman işgaline karşı Fransız direnişini örgütlemişti. Le Pen ise generalin “mutlak” muhalifi olmaya niyetliydi. De Gaulle’ü “kolonyal imparatorluğu satmak” ve Fransa’yı küçültmekle suçluyordu.
"İKİ DE GAULLE VAR"
Anılarında “Gerçekte iki de Gaulle var. 1940’taki asi De Gaulle ve 1961’de asileri avlayan De Gaulle (Cezayir’in bağımsızlığına karşı çıkan Fransız askerlerini kastediyo). İkisinin de kaderi Fransa’nın küçülmesinde rol oynamaktı ve ikisi birleşince bir tane sahte büyük adam yapıyordu” yazacaktı. I. Dünya Savaşı kahramanı Mareşal Philippe Pétain’e haksızlık edildiğinden yakınıyordu. Pétain II. Dünya Savaşı’nda işbirlikçi Vichy hükümetine başkanlık ettiği için 1945’te vatana ihanetten suçlu bulunmuştu.
Dekolonizasyon süreci Le Pen’in milliyetçi ideallerini körükledi. Hindiçin ve Cezayir bağımsızlık savaşlarında yer almak için Fransız ordusuna katıldı. Devamında arkadaşlarıyla birlikte Cezayirli şüphelileri sorgularken yaptıkları işkencelerden bahsedecekti.
Le Pen “Ben büyüyüp ön plana çıkarken ülkem küçülüyor ve 2 bin yıllık tarihinde görülmemiş biçimde tamamen değişiyordu. Bu tuhaf gerçeklik hem siyasi hayatımın ateşleyicisi hem de hayatımdaki en büyük üzüntü oldu” diye yazıyordu.
1956’da vergi, göç ve müesses nizam karşıtı bir esnaf partisinin başındaki popülist siyasetçi Pierre Poujade’nin partisinden milletvekili seçilerek ilk seçim zaferini elde etti.
EVİ DİNAMİTLENDİ
1972’de aşırı sağ partiler yeni kurulan Ulusal Cephe şemsiyesi altında birleşirken Le Pen’i başkan seçtiler. Dört yıl sonra Paris’teki evi dinamitle havaya uçuruldu. Failler asla bulunamadı.
Le Pen, tartışmalı söylemleri siyasetteki alametifarikası haline getirdi. 1987’de katıldığı bir televizyon programında Nazilerin gaz odalarını “II. Dünya Savaşı’ndan bir detay” sözleriyle önemsiz göstermeye kalktı. 2009’da Nazi işgali sırasında işlenen insanlık suçlarına itiraz etmekten hüküm giydi. Fransız yetkililer ayrıca Le Pen’in İsviçre’de birkaç milyon euro sakladığından şüpheleniyordu.
Yıllar içinde öfkesini Müslüman göçmenlere yönelterek medeniyetler çatışmasının kapıda olduğuna dair uyarıda bulundu. Bu arada beyazların yerini Müslüman göçmenlerin alacağını savunan ve aşırı sağcı çevrelerde popüler hale gelen “büyük ikame” adlı komplo teorisine inanmaya başladı. (İstatistiklere göre 66 milyonluk Fransa nüfusunun yaklaşık 10’da birini oluşturan Müslümanların daha kalabalık olduğu bir Batı Avrupa ülkesi yok.)
"BİR GÖÇMEN KOMŞU SORUN DEĞİL AMA"
Financial Times’a kitaplar, İngiliz işgalcilere karşı savaşmış Katolik Jeanne d’Arc’ın heykelleri ve gemi maketleriyle bezeli ofisinde konuşan Le Pen, “Binanızda bir göçmen olması sorun değil. Ama sayıları üçe, dörde, beşe çıkmışsa kendi ülkenizde azınlık haline gelmişsiniz demektir” diyordu.
İleri yaşlarında Marine’in politikalarını da eleştirdi. Kızının devleti başrole koyan De Gaulle'cü ekonomi anlayışını benimsemesine kızgındı. Marine’in yeğeni Marion Maréchal’e kendisini daha yakın hissettiğini açıkça söyledi. Muhafazakar bir Katolik olan Maréchal 2012-17 döneminde Ulusal Cephe milletvekiliydi. Devamında partiden ayrılarak 2022’de bir başka aşırı sağcı cumhurbaşkanı adayı olan Éric Zemmour’u destekledi.
"FAKAT İYİ YAŞADIM"
Ancak 2027’de yapılacak bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Marine Le Pen yönetimindeki parti Élysée Sarayı’na gelmeye hiç olmadığı kadar yakın.
Jean-Marie Le Pen anılarında siyasi kariyerine dair hemen hiç pişmanlığı olmadığını yazmıştı: “Tahtaya vurarak itiraf etmeliyim ki güzel bir hayat yaşadım.”