Danışmanlık şirketi CEO'su açıkladı! İşte Türkiye'nin vazgeçilmez yatırım fırsatları

Küresel yönetim danışmanlığı şirketi Simon-Kucher’in Global CEO’su Mark Billige, "Türkiye’nin stratejik konumu, Avrupa, Orta Doğu ve Asya pazarlarına erişim sağlıyor, bu da onu ticaret ve lojistik açısından önemli kılıyor. Ayrıca Türkiye, büyük ve genç nüfusu sayesinde ciddi bir tüketim pazarına sahip" dedi.
ÖNDER ÇELİK İSTANBUL- Küresel yönetim danışmanlığı şirketi Simon-Kucher’in Global CEO’su Mark Billige, Avrupa, Amerika ve Çin’de benzer ekonomik zorluklar yaşandığını ve bu tür dönemlerde yatırımların genellikle daha az riskli alanlara yönlendirildiğini belirterek “Ancak Türkiye, bazı firmalar için hâlâ cazip bir yatırım destinasyonu olmaya devam ediyor. Bunun birkaç temel nedeni var. Örneğin Türkiye’nin stratejik konumu, Avrupa, Orta Doğu ve Asya pazarlarına erişim sağlıyor, bu da onu ticaret ve lojistik açısından önemli kılıyor. Ayrıca Türkiye, büyük ve genç nüfusu sayesinde ciddi bir tüketim pazarına sahip. Bu, firmalar için vazgeçilemeyecek bir fırsat alanı oluşturuyor. Bu avantajlar sayesinde, birçok firmanın Türkiye’ye yatırım yapma isteği ve burada var olma arzusu devam ediyor” dedi.
FAİZ DÜŞÜŞÜ İNŞAAT VE OTOMOTİVE YARAYACAK
31 ülkede, 46 ofiste, 2.000’den fazla çalışanıyla faaliyet gösteren şirketin Türkiye&Orta Doğu Lideri Mert Terzioğlu da bazı şirketlerin kâr yapmayıp sürekli büyüdüğünü ama kârlılığın en önemli hedef olduğunu ifade ederek, şirketlere “Kâr etmeyi unutmayın” uyarısında bulundu. 2025’te bu seneye göre daha pozitif bir finansal yıl beklediklerin işaret eden Terzioğlu, şöyle konuştu: Faizlerin düşeceği herkes tarafından beklenen bir konu. Faizlerin düşmesi ise kredi kullanılmasının artmasına ve paraya ulaşmanın kolaylaşmasına neden olacak. Türkiye’de en çok kredinin kullanıldığı sektörler inşaat ve otomotiv sektörleri, bu nedenle bu iki sektörde bir iyileşme bekliyoruz. İnşaat sektörü, özellikle konut satışlarını artırarak, beyaz eşya ve inşaat malzemeleri gibi birçok yan sektörü de olumlu etkileyecek. Kredilere erişim kolaylaştıkça, bu iki sektörün Türkiye’de daha da ivme kazanacağı öngörülüyor. Ancak talep artışı, her şirketin başarı elde edeceği anlamına gelmiyor. Gerçekten değer oluşturabilen ve değişime uyum sağlayan şirketler bu büyümeden fayda sağlarken, eski yöntemlerle devam edenler büyüme çabalarına rağmen bu yolculuğa kârsız devam edebilir.