İbrahim Kaboğlu eleştirilere bir kez daha tepki gösterdi: Linç kampanyası yaptılar

- Güncelleme:
İbrahim Kaboğlu eleştirilere bir kez daha tepki gösterdi: Linç kampanyası yaptılar
Gündem Haberleri

İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu, Anayasa çıkışının ardından eleştiri oklarının hedefine oturdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli'nin peş peşe çıkışı sonrası Kaboğlu sosyal medyasından tepkilere cevap verdi. 

İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu, koltuğuna olaylı oturdu. Önce İstiklal Marşı krizi ardından Anayasa'nın ilk 4 maddesine yönelik yaptığı açıklamayla gündem olan Kaboğlu, başta siyasiler olmak üzere eleştiri oklarının hedefi oldu. 


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, grup toplantısında Kaboğlu'na şu cümlelerle tepki gösterdi:

Baro seçimlerinde İstiklal Marşı'mızı hazmedemeyenlerin olması, baro başkanının açıklamaları yeni bir skandalı göstermektedir. Anayasanın ilk dört maddesine nasıl dokunacağını ideolojik süzgecinden geçirmesi tavsiyemizdir.

Uyarıyorum baş olan ayaklar tek dursun, akıllı olsun, ayranımızı kabartmasın, asabımızı bozmasın, milletin sabrını yanlışa yormasın, bayramlık ağzını da daha fazla açtırmasın.

Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyu gündemine alıp şöyle konuştu:

Haksızlık karşısında kesinlikle sessiz kalamayız. İstiklal Marşımız ile sorunu olanlara ve demokrasimizin altını oyanlara eyvallah demeyiz. İster baro ister avukat, ister gazeteci kılıklı terör seviciler olsun bunlara müsamaha ile yaklaşamayız. Türkiye'nin geleceğinde teröre yer olmadığını herkesin idrak etmesini bekliyoruz. Açılan bu tarihi pencerenin hesaplara kurban edilmemesini istiyoruz. Hep beraber terörün olmadığı Türkiye'yi inşa edelim isliyoruz.

 


Peş peşe açıklamaların ardından Kaboğlu sosyal medya hesabından uzun bir açıklama yayımladı. Bunu linç kampanyası olarak niteleyen Kaboğlu, açıklamalarının bağlamından kopartıldığını söyledi.

Baro Başkanının açıklaması şu şekilde:

20 Ekim akşamı Olağan Genel Kurul ardından hukukçulara yaptığım kısa teşekkür konuşması sonrası, Anayasa'nın ilk dört maddesi üzerine bir iftira kampanyası başlatıldı.. Seçim sürecinde hakkımda yürütülen gerçek dışı söylemlere karşı yaptığım teknik açıklama, siyasi bir zemine ve bağlamı dışına çekilmiştir.


Soruna kısaca değindiğim üzere; 1982 Anayasası'nın 1961 Anayasası'na göre en çok eleştirilen yönü, Devlet'in varlık nedeninin insan ve haklarına dayandırılmamış olması idi. Yirmi yıl süren tartışma ve öneriler ardından, 2001 değişikliğinde 1961 tanımı, yeniden Anayasa'ya kondu. Şöyle;

1) "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan....demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" (1961, md.2).

2) "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, ... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir" (1982, md.2).

3) "İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet" (2001 değ., md.14). Madde 14'teki "dayanan" kaydı, insan haklarını güçlendirici bir düzenleme olduğundan, değiştirilemez madde 2'ye olumlu anlamda dokunmak anlamına gelmekte.


Buna karşılık, 2017 Anayasa değişikliği ve uygulaması, "..demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" (md.2) kuralını zedelemiş ve içeriğini boşaltmıştır.

Anayasal yıkım karşısında seyirci kalanlar, 1995 ve 2001 Anayasa değişikliklerinin neden olduğu iktidar-özgürlük dengesizliğininin özgürlük lehine düzeltilmesine yönelik dokunuşların dile getirilmesini "linç kampanyası" nın gerekçesi olarak kullandı.


"LİNÇ KAMPANYASI"

Anayasal yıkımın yarattığı "bilgi kirliliği", mesleğini ve yaşamını "insan haklarına dayanan demokratik ve laik hukuk devleti" için mücadeleye adamış ve ağır bedeller ödemiş olan bir kişinin "anayasal bilgilenme hakkı"na katkısını bile kirletmiş bulunuyor.

Bu linç kampanyası, son bir yıldır "Yargı-Yasama-Yürütme" üçlüsünde sistematik Anayasa ihlaline son verilmesinde, Anayasa'nın bütüncül yorum ve uygulamasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha teyit etti.

Bu itibarla, Anayasamızın demokratik hükümlerini dahi uygulamayan ve güya Anayasayı demokratikleştirmek için hareket ettiğini söyleyen sahte anayasacılık zihniyetine karşı mücadeleye ivme kazandırma gereği de acildir.

Anayasal bilgilenme hakkı ve Anayasa'ya saygı için mücadele, İstanbul Barosu üyesi 65 bin avukatın ve özellikle genç avukatların sorunlarının çözümü için de gerekli. Bu inançla, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu olarak laik ve demokratik hukuk devleti için hızlıca görevimize odaklanacağız.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...