samdan
camii
hayirli-ramazanlar

Kan donduran işkenceler! Sednaya görüntüleri Hasna el-Hariri'nin yaşadıklarını gündeme getirdi: Ölüm en büyük arzumuzdu 

Editör:
- Güncelleme:
Gündem Haberleri

Suriye'de Baas rejiminin devrilmesinin ardından Sednaya Hapishanesi'nden gelen görüntüler dünya gündemini sarstı. Bir 'insan mezbahası' olduğu görülen hapishanedeki vahşet, Hasna el-Hariri'nin anlattıklarını akıllara getirdi. Kadınlara yönelik tecavüz olaylarını gözyaşları içinde anlatan Hariri'nin videosu kısa sürede dolaşıma girdi.

Suriye'de Baas rejiminin devrilmesinin ardından hapishanelere doldurulan muhalif mahkumlar de hürriyetlerine kavuştu. Ancak Sednaya Hapishanesi'ndeki mahkumların kurtuluşu hiç kolay olmadı. 

Tam bir insan mezbahası olan Sednaya Hapishanesi'ndeki kan donduran görüntüler dünya gündemine girdi. Pres makinalarından, betonların altında hapsedilenlere, asitle eritilenlere, işkencelerde öldürülenlere, defalarca tecavüz edildiği için akıl sağlığını kaybedenlere ve daha nice kan donduran vahşet ortaya çıktı.

Bu görüntüler gerek Sednaya Hapishanesi gerekse diğer Suriye hapishanelerinde yaşananlara dair anlatılanları tekrar gündeme getirdi.

Kan donduran işkenceler! Sednaya görüntüleri Hasna el-Hariri'nin yaşadıklarını gündeme getirdi: Ölüm en büyük arzumuzdu  - 1. Resim

HER ŞEY DERA'DA BAŞLADI

Suriye'nin Havran bölgesindeki Busra el-Harir ilçesinde yaşayan Hasna el-Hariri kocasıyla birlikte Lübnan ve Şam arasında ticaretle meşguldü. 

2012 yılında rejim güçleri tarafından tutuklandı. Muhaliflere destek vermek, İsrail'e yardımda bulunmak gibi suçlarla itham edildi. Hasna el-Hariri hakkında idam kararı da çıkarıldı. Beşşar Esad'ın ölüm kamplarına götürüldü. Ancak 2014 yılında gözaltı merkezinden kurtulmayı başardı.

3 YIL ÖNCEKİ VİDEO GÜNDEM OLDU

Ürdün'e giden Hasna el-Hariri şahit olduğu kan donduran detayları anlatmaya başladı. Hariri, yaşadıklarını 2021 yılında Suriye televizyonu ile paylaştı.

Gözyaşlarını tutamayan Hasna el-Hariri Suriye'de yaşananları şöyle anlatıyor:

'O zamanlar (2011) Lübnan’dan dönüyordum. Duyduk ki, Suriye istihbaratı Dera’nın (muhalif) gençlerini teslim etmek istemiyordu. Böyle olunca halk ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Ben de bunu duyunca hemen Şam’dan Dera’ya geldim. Dera’ya vardığımda Ömeri Camisi’ne gittim. İnsanlar orada toplanmış, tekbir getiriyorlardı. Ben de Ömeri Camisi’nde onca insanın arasında durdum. Orada üç gün kaldım. Askeri birlikler ve Muhaberat olay yerine geldi. İnsanlar ise “Evlatlarımızı istiyoruz, ıslahat istiyoruz!” dediler. Sonra askerler üzerimize ateş açtı. Kimse bize ateş açabileceklerini düşünmüyordu. Her şey orada başladı.'

"KIZLARIMIZA TECAVÜZ EDİLECEĞİNİ HİÇBİR ZAMAN DÜŞÜNMEZDİK"

"Bir müddet sonra bizim evlerimizi basmaya başladılar. Evlerimize girmeye başladılar. Gördükleri her şeyi yakıyorlardı. Mahsulleri, yemekleri mazot dökerek yakıyorlardı. Suriye halkının evlerinde hiçbir zaman silah bulunmazdı. Böyle bir şey aklımızdan bile geçmezdi. Evlerimize girilip mallarımızın çalınacağını, kızlarımıza tecavüz edileceğini, evlatlarımızın tutuklanacağını hiçbir zaman düşünmezdik. Biz; belki sadece gözaltı olur, belki hapse atarlar, belki de sadece tehdit edip korkuturlar diye düşünmüştük. Meğer durum bundan çok daha ciddiymiş. Ben, gençleri evimde saklardım. Onlar için endişe ederdim. Ordu şehre girdiğinde gençler mağaralarda saklanırlardı. Birinin onlara yemek ve su götürmesi gerekiyordu. Bu yüzden çıkıp ihtiyaçlarını karşılamak için yemek ve ilaç alırdım. Su alırdım, gençlere götürürdüm. Durum dayanılmaz bir hâle geldi."

"TUTUKLADIKLARI GENÇLERİ ÖLDÜRÜP GÖMDÜLER"

"Tutuklanmama gelince, kuzenim ve kızımla birlikte arabamla şehir dışına süt ve ekmek almaya İzra yolundan çıktık. 12. Askeri Tugayın önünden geçerken askerler yolun sonunu kesmişlerdi. Kuzenime, “Bunlar bizim için yolu kesmişler!” dedim. Bizi durdurup şubeye götürdüler. Bizi sorguya çektiler. Kızımı taciz ettiler. Kokularından sarhoş oldukları belliydi. Bizi hapse attılar. Bizi sorguya çeken askeri tugayın başında Muhsin Mahluf vardı. Gece, bulunduğumuz hapishanenin arkasından kazma sesleri geliyordu. Pencereler biraz yüksekti. Kızıma dedim ki: “Sen bana yardım et de pencereden bakayım, bu ses neyin sesi?” Kızımın sırtına çıktım, pencereden baktım. Duvarın yanında beş-altı ceset vardı. Askerler orayı kazıp gençleri gömdüler. Şu an oraya gidersem, gençleri nereye gömdüklerini size gösterebilirim.

Sednaya Hapishanesi'nde gizli alan bulundu mu? Esad rejiminin işkence merkezinde araştırma tamamlandı - 2. Resim

"GEREKİRSE ÖL AMA KİMSENİN SANA YAKLAŞMASINA İZİN VERME!"

'Dera’daki askerî merkeze girdiğimde anladım ki, büyük bir felaketin içindeyiz. Bütün Suriye, büyük bir felaketin içindeydi. Bizi bir bodrum katına götürdüler. Her yere kan bulaşmıştı. İnsanlar üst üste oturuyorlardı. Gelen sesleri duyunca kızımın elini sıkıca tuttum. O an anladı ne diyeceğimi. İyice sıktım elini. “Gerekirse öl ama kimsenin sana yaklaşmasına izin verme!” dedim. Koridorda 48 saat ayakta beklettiler.'

"ALLAH VARSA GELİP SENİ KURTARSIN"

'Ellerimiz ve gözlerimiz bağlıydı. Yanımızdan geçen her asker bize vururdu. Merkez insanlarla doluydu. Erkek-kadın karışık… Herkes ayakta duruyordu. Kimsenin tahammül edemeyeceği sesler duyuyordum. İşkence sesleri… “Ah annem!” dışında bir şey demezlerdi. “Kurbanın olayım, ayağını öpeyim, yapma!” derlerdi. Bazıları da “Allah’ım bana yardım et!” diyorlardı. Kim “Allah’ım bana yardım et!”diyorsa onu öldü say artık. Ona, “Allah var ise gelip seni kurtarsın!” denilirdi.'

Devrik Esad rejimin ölüm kampı! Sednaya Hapishanesi'ndeki pres makinaları görüntülendi - 2. Resim

"KEŞKE SESİNİ BURADA DUYMASAYDIM"

'Onlara nasıl işkence ettiklerini anlatmak mümkün değildi. Her yer kan içindeydi. Herkes çıplaktı. İnsanlar üst üste uzanmış, kim yaşıyor kim ölmüş belli değil. Kafamı kızımın omzuna koyarak gözümün üstündeki bezi biraz kaldırdım. Önüme baktım, kızımın eşi vardı. Yere oturmuş, sırtı yaralanmış, sırtındaki kemiği bile görünüyordu. Kafasından kanlar akıyordu. “Ah babam Mehdi, ah!” diye bağırıyordu.

Beni soruşturmaya götürdüler. Çıkarken gözlerim bağlı değildi. Kızımın eşine rastladım ve 'Muhammed!' diye seslendim. “Allah yardımcın olsun, sabret!” dedim.

Bana doğru bakıp dedi ki: “Keşke sesini burada duymasaydım. Ne işin var burada? Ne işin var burada? Kim seni getirdi buraya?” (Hasna Hariri ağlıyor.) Sonra beni aşırı pis bir odaya aldılar. Kızım da oradaydı. Beni orada bırakıp, kızımı aldılar. Yaklaşık üç saat sonra geri getirdiler. Kızım ağlayarak bana dedi ki: ‘Anne, Muhammed’i öldürdüler!’

"DERALIYSAN ÖLMEN GEREKİYOR"

Sabah saat 03.00’te gelip beni aldılar. Soluma baktım. Küçücük bir odada 200’den fazla genç vardı. Soruşturmadayken Humus’tan biri vardı bizleri sorgulayan. “Konuşmayacak mısın?” der ve eklerdi, “Bir şey söylemezsen Ravad’ı çağıracağız. Ravad, gerçekten çok zalim biriydi. Bu şahıs yirmi dört saat sarhoştu. Çoğu evladımızın katili odur.

Bizi yere yatırıp, ayaklarımızı bağlayıp vururlardı. Falakaya yatırırlardı. Üzerimize su dökerlerdi. Kablolarla vururlardı. Eğer bilincini kaybeden biri olursa da onu elektriğe bağlayıp üzerine su dökerlerdi. Tek istedikleri, bizi konuşturmaktı. Dera Askeri Güvenlik Şubesi’nde bulunduğumuz sürede kadın-erkek hep bir aradaydık. Kadın-erkek fark etmez, herkese aynı şekilde işkence yapıyor, eziyet ediyorlardı. Sırf, “Deralı'sın!” diye ölmen gerekiyordu. 

Sednaya Hapishanesi'nde gizli alan bulundu mu? Esad rejiminin işkence merkezinde araştırma tamamlandı - 4. Resim

"YEMEK GÖTÜRDÜ DİYE DEFALARCA TECAVÜZ EDİLDİ"

Birçok kişi işkenceden değil, gördüklerinden dolayı felç olup ölmüştü. Bir kız vardı. O kadar tecavüz etmişlerdi ki, kız hastalanmıştı. Kızı pis bir odaya koymuşlardı. Odadan iğrenç bir koku geliyordu.

Kız; abilerine, tarlalara kaçan abilerine, yemek götürdü diye tutuklayıp ona tecavüz ettiler.

"SESLERİ TARİF EDEMEM, KİMİ NASIL UNUTACAĞIM"

Benim bulunduğum odada 70 kadın vardı. Kaldığım oda ile soruşturma odasının arasında bir başka oda vardı. Odanın içinde ne vardı bilmiyorum. Kızları o odaya alırlardı. Kızlar nelere maruz bırakılmıyordu ki? Çocuğu olan evli bir kadını oraya götürdüler. Dört kişi ona tecavüz etti. Sesi çıkmasın diye ağzını bağlamışlardı. Ben gelen sesleri tarif edemem sizlere. Gelen sesleri duyunca, bu kadıncağız herhâlde ya şimdi ya da birazdan ölür diyordum.

Kadının yüzü her zaman sapsarıydı. Ona yaptıklarından dolayı ölmek üzereydi. Tecavüz ettikleri kızların sayısı çok fazlaydı. Gördüklerimden bazılarını size anlatamam, her şey çok zordu. Gördüklerim gece gündüz sürekli gözlerimin önünden geçiyor. Bir film şeridi gibi…

Gördüklerimi asla unutmayacağım! Asla unutmayacağım! Unutmam mümkün değil! Susmam mümkün değil! Uyumam mümkün değil! Allah canımı alana kadar! Ya da Rabbim sükûneti sağlayana kadar! Unutacak mıyım? Kimi unutacağım? 16 yaşındaki kızı mı unutacağım? Kimi unutacağım? Hiba’yı mı? Rim’i mi? Nayfe’yi mi unutacağım? Kimi unutacağım? Bunların hepsi benim kızlarım… Benim öz kızlarımdan asla bir farkları yok!'

Esad rejiminin pres makinesi ile tutsakları katlettiği hapishanenin  görüntüleri olay oldu | Türkiye Gazetesi

"ŞAM'DA 'ÖLÜM ŞUBESİ' GÜNLERİ"

Dera'dan Şam'a götürülen Hansa el-Hariri'nin buraya dair anlattıkları ise yürekleri paramparça edecek cinsten detayla içeriyor.

Gözyaşlarına engel olamayan Hariri şunları söylüyor:

Bizi Kefr Susa (Kafr Sousa) ’daki askeri güvenlik bölgesine götürdüler. “Ölüm Şubesi” olarak da bilinir. Şube numarası 215 idi. Bizi indirdiklerinde, ilk önce kelepçelerimizi sonra da göz bantlarımızı çözdüler. Bir kapının yanında durdurdular beni. Kızımla birlikteydim. Rim de vardı. Bizi orada altı saat beklettiler. Askerler mahkûmları sınıflandırırken, biz de onları izliyorduk. “Bu 215’e… Bu 292’ye… Bu 93’e…

Bütün mahkûmlar yerde yatıyordu. Ölen biri cezalandırılabilir mi? Yine de işkence ediyorlardı. Onları Şam’a gönderdiler, orada işlerini bitirmek için.

"EN BÜYÜK ARZUMUZ ÖLMEKTİ"

Bir ofis vardı, tutulduğumuz odanın hemen yanı başında… Kadınları zorla bu ofise götürüyorlardı. Denetleme yapacaklarını söylüyorlardı. Ama tüm kıyafetlerini çıkartıyorlardı. Bizim için ölüm en büyük arzu hâline geldi. 

Bir insan ölmeyi hiç diler mi? Ve hep diyordum ki: “Onlar kıyafetlerimi çıkarttırmadan önce ölmem lazımdı.” Ölüm her zaman açıklarımızı örter. Buna inanırım.

"KAN SU GİBİ AKIYORDU"

Bizi hücrelere dağıttılar. Beni de tek kişilik bir hücreye aldılar. O hücrede on sekiz gün boyunca tek başıma kaldım. On sekiz gün sonra biri geldi ve beni çıkardı. Beni, çıktığım bodrum katının karşısındaki binaya götürdü.

Erkek ve kadın kıyafetlerinden oluşan yığınlar, şubenin bahçesinde duruyordu. Onlarca kamyon alırdı bu kıyafetleri. Bir mahkûm gelir gelmez soyunurdu, daha yeni yaratılmış gibi. Sadece iç çamaşırları kalırdı. Ama sonradan onu da çıkarttırıyorlardı.

Beni o binaya sorguya götürdüler. Binada neredeyse elli metrelik bir koridor vardı. Her yer sorgulayanların odasıydı. Koridorda su borularının her tarafına mahkûmlar bağlıydı. Yemin ederim ki, o koridordan şubenin bahçesine akan kan, aynı su kanalı gibiydi. Daha yerde yatanlardan bahsetmiyorum bile. Ya da başları duvarda olup oturanlardan. Odaların içindekilerinden…

"BİRBİRLERİNİ TACİZ ETSİNLER DİYE İLAÇ VERİYORLARDI"

İçeriye girdiğim gibi etrafa baktım ve gençleri gördüm. Dedim ki, “Ya Allah! Ya Allah! Ya Allah! Bize merhamet et Rabbim! Şu gençlere merhamet et Ya Rabbim! Kurban olayım sana Allah’ım!” Şamlı bir genç seslendi bana “Anneciğim! Kurban olayım ölmeme yardım et!” dedi.

Beni aldılar. 300-400 erkeğin olduğu bir koğuşa götürdüler. Erkeklerin hepsi çıplaktı. İç çamaşırı olan bir kişi bile yoktu. Erkeklere, birbirlerine tacizde bulunsunlar diye ilaç veriyorlardı. Sorgu odasında birini gördüm. Deralı bir subaydı. İnhil kasabasından… Bu kişinin sorgusuna şahit olmuştum. Dört mahkûm daha vardı. Aniden bir ses duydum. Elektrikli matkap sesiydi. Ona doğru baktım. Vallahi bir mahkûmun gözlerini çıkarıyordu. Ben gözümle gördüğümü söylüyorum. Resmen gözlerini çıkardı. “Öldü mü?” diye sordu. “Öldü!” dediler. 

"TECAVÜZ EDİLMEDİK BİR TANE KIZ BIRAKMADI"

Süheyl el-Hasan’ı biliyorsunuz değil mi? Beni üç ay boyunca sorguda tuttu. Süheyl, bir tane bile tecavüz etmedik kız bırakmadı.

Zebadani’den bir kadını aldı. Onun ofisine gittikten sonra bir yığın olarak döndü. Neredeyse ölüyordu ama onu dövdüklerinden değil, çok fazla tecavüz edildiği için. 

Ona ne yaptıklarını anlattı bana. Ona ne yaptıklarını gösterdi. Kapıya vurmaya başladım. “Lanet olsun babalarınıza! Sizi kâfir domuzlar!” diye onlara lanet okudum.

"KAZIK ODASI"

Neticede şube başkanına gönderildim. Adı Gassan İsmail. “Al şunu parçala, kes, paramparça et! Ne istiyorsan onu yap!” dedi askerine. Beni bir odaya götürdü. Koyun ve keçilerin kesildiği mezbahayı bilir misiniz? Aynı mezbaha gibiydi orası. İçerde yüzlerce ceset vardı. Böyle cezalandırdı beni.

Oradan, kazık odasına götürdü. Ümmü Ziyad da benimleydi. Büseyne diye bir kızı vardı onun. Gencecik bir gül. İçeriye girdiğimizde adamların vücuduna yerleştirilen on tane kazık gördük.

Kazığı omuz ile boynu arasından çıkarılan bir mahkûm gördük. Başka birinin de sırtından çıkmıştı. Akan kanlar (elleriyle işaret ederek) buraya kadar gelmişti."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...