Siyaset millete hizmet için yapılır. Halkın sorunlarını çözmek için insanlar politikaya girer. 1994’de Refah Partili belediyelerin ve 2002’de AK Parti’nin iktidara geldikten sonra yaptıkları buydu. Muhalefetin küçümsediği yollar, köprüler, havalimanları, altyapı hizmetleri son 20 senede yapıldı.
2019’da büyük belediyeleri CHP aldı. 2024’de Anadolu’dan da belediyeler kazandılar. Hizmet namına bir şey var mı, diye sorsan ortada, hiçbir şey yok. İstanbul’da yürümeyen merdivenler, yapılmayan metrolar, kokan nehirler derken iş berbat bir duruma geldi. 1999’dan beri İzmir’i sol yönetiyor. Tek bir icraat söyleyin desek, şudur diyemezler.
AK Parti yaptıklarının karşılığını seçimle aldı. 2024 hariç bütün seçimleri kazandı. Ekranlarda CHP’liler yaptıkları hizmeti anlatamadığı için -çünkü yok- başka şey konuşuyorlar. Aday belirleme, ön seçim vb gibi konularla vakit harcıyorlar.
Ancak yeni nesilde garip bir durum var. Eskiden şunlar yoktu dediğinizde gençlerin bir kısmı o eskiyi bilmiyor. Yol yoktu dediğinizde 25 yaşındaki gencin kafasında bir şey canlanmıyor. Şu binalar yoktu diye anlattığınızda 20 yaşındaki genç hiçbir şey anlamıyor. 2006 öncesi memurlar, işçiler ve sigortası olmayanlar başka hastaneye giderdi diye ah çektiğinizde, 19 yaşındaki biri “Nasıl yani?” diye olayı anlamaya çalışıyor. Bunlar çoğaltılabilir.
Yeni nesil kendine göre biraz huzur, biraz sakinlik, biraz başka şey arıyor. O başka şey hizmet değil. İstanbul’da çivi çakılmadığını CHP’liler de biliyor. İzmir’in koktuğunun herkes farkında ama gene de partisinden vazgeçmiyor.
Yeni dönemde yeni siyaset dili lazım. AK Parti hâlâ avantajlı. Muhalefetin dağınıklığı, iş bilmezliği avantajı. Gençlerin dilini biraz anlamak lazım. O dili çözdüğü takdirde AK Parti 2028 seçimlerinde eli rahat olur. Çünkü gençlerin hizmet, köprü, yol diye beklentisi yok. Bize göre acayip müzikler, eğlenme biçimleri, kafa dinleme hâlleri var. Gençlerin o dünyalarının içine girmek lazım. Abdullah Özdemir gibi genç ve dinamik bir ismin İstanbul İl Başkanı olması avantaj. Bakalım parti bunu oya çevirebilecek mi?
Dünya geçici bir yer. Yaşarken bunu idrak edemiyoruz. Yaş aldıkça tanıdığımız insanların ölüm haberlerini alıyoruz. Aklımıza hiç kendi ölümümüz gelmiyor.
İspanyol yönetmen Pedro Almodovar son filmi “Yandaki Oda” ile ölüm meselesini masaya yatırmış. Son kitabında ölümü inceleyen Ingrid, imza gününde eski arkadaşı Martha’nın kanser olduğunu öğrenir. Martha da savaş muhabiridir. Ingrid, Martha’yı ziyaret eder. İkisi Manhattan’da güzel bir ev tutarlar ve Martha’nın son anlarını beraber geçirirler.
Ölüm, hayatın anlamı, aile gibi kavramları masaya yatıran Pedro Almodovar muazzam bir film ortaya çıkarmış. Hüzünlü bir dili olan film bazı anlarda sizi yerle bir de edebiliyor.
Uğur Vardan’ın Hürriyet’te yazdığı gibi, “Dora Carrington, Edward Hopper gibi ressamlar; William Faulkner, Ernest Hemingway gibi yazarlar; Elizabeth Taylor-Richard Burton hakkında yazılmış bir kitap; en çok vurgu yapılan James Joyce’un ‘Ölüler’i (The Dead) ve bu öykünün uyarlaması olan John Huston imzalı yapıt; keza ikilinin birlikte izlediği Buster Keaton klasiği ‘Seven Chances’ (Yedi Şans) gibi hikâyenin uğradığı sanatsal duraklar da filmin gönül hanemizdeki yerini derinleştiriyor.”
Ne yapın edin, bu melankolik, kederli ve hüzünlü filmi mutlaka izleyin.
Cem Küçük'ün önceki yazıları...
Çok haklısınız Cem Bey benimde 20 li yaşlarda iki oğlum var bende onlara anlatmaya çalışıyorum .ama bana diyorlar ki tabi canım ak partiden önce zaten herkes mağrada yaşıyordu araba yoktu atla geliyorlardı diye dalga geçiyorlar beninle
Hizmet kimsenin umurunda değil ! Bence doğrusu da o artık herkes ekonomik sıkıntıyı atlatma derdinde..EHVEN-i ŞER