"Murat Hüdâvendigâr", niçin üzüldüğünü, Hemen söylemeyince Çandarlı'ya o günü, Çandarlı Ali Paşa, dedi ki: (Sultânımız! Uğrunuza, topyekun fedâ olsun canımız. Sizi kederlendiren o husus her ne ise, Ne olur söyleyin de bakalım çâresine.) O zaman Sultân Murat, Çandarlı'ya cevâben, Dedi: (Şehid olmaktı bu cenkte benim gâyem. Zîra Peygamberimiz dün girerek rüyâma, Şehid olacağımı müjdelemişti bana. Lâkin nasib olmadı nedense şehid olmak. Savaş bittiği halde hâlâ hayattayım bak. Buna kavuşamadım cenklerin hiç birinde, Ölmek istemiyorum ben râhat döşeğimde. Tek arzum, can vermektir dîn-i mübîn uğruna. Şehid olup çıkmaktır Allahın huzûruna.) Çandarlı Ali Paşa arz etti ki: (Sultânım! Size uzun ömürler ihsân etsin Allahım. Bu din ve devlet için, Hak yolunda biz ve siz, Birlikte, daha nice cenklere gireceğiz. Şehitlik, hepimizin son arzusudur elbet. Ve lâkin hizmet bekler bizlerden din ve devlet. Hünkârım, o günlere çok zaman var inşallah. Hayırlı uzun ömür bahşetsin size Allah.) Ve lâkin Sultân Murat, bu mahzun hâli ile, Onun bu sözlerini işitmemişti bile. Zîra o, Kosova'da, savaştan bir gün önce, Çadırına çekilip, uyumadı o gece. Seccâdesi üstünde, secdeye kapanarak, Gözyaşları içinde yalvardı ağlayarak. (Yâ ilâhî, Sevgili Habîbin hatırına, Bu savaşta, şehâdet nasib et bu kuluna. Bedir şehitlerinin hürmetine ilâhî, Bu cenkte, şehitliği nasîb et bana dahî. Tâ ki râhat döşekte canımı vermeyeyim. Kanlı elbiselerle huzûruna geleyim.) Seccâde üzerinde gözyaşları dökerek, Rabbine, bu şekilde yalvardı sabaha dek. Ağlamaktan, gözleri kızarmıştı ki artık, Bir uyku bastırmış ve dalmıştı bir aralık. Rüyâsında, yanına teşrif etti o Server. Ve "Duân kabul oldu" diye müjde verdiler. Heyecanla uyanıp, abdestini aldı ve, Bir şükür secdesine kapandı bu sefer de. Bu rüyâsı, elbette sahihti, çünkü şeytan, Resûl'ün sûretine giremez hiçbir zaman. Öyleyse olacaktı bu şehâdet gerçekten. Zîra Resûlullahtı müjdeyi ona veren.