Hıristiyanın îmanı "Abdullah-ı Dehlevî", çok büyük bir evliyâ. Ondan yayılıyordu dünyâya nûr ve ziyâ. Nice fâsık kimseler, hattâ nice kâfirler, Bir teveccühü ile hidâyete geldiler. Güzel ve yakışıklı vardı ki genç birisi, Hıristiyan dînine mensûb idi kendisi. Bu genç, bir gün gelerek "Abdullah Dehlevî"ye, Başladı sohbetini severek dinlemeye. Cemâatten bâzısı, dedi ki bu arada: (Bu hıristiyân gencin, ne işi var burada?) Lâkin o, bir teveccüh buyurunca o gence, Kalbi, "İmân" nûruyla aydınlandı hemence. "Şehâdet"i getirip, îmân etti nihâyet. Bir tek teveccühüyle, oldu işbu hidâyet. Bir gün de, birisini alaraktan yanına, Gitti akrabâsından ihtiyâr bir kadına. Zîrâ kadıncağızın, etmişti kızı vefât. Tâziye etmek için gitmişti ona bizzât. Buyurdu ki: (Üzülme, Rabbimiz sana yine, Daha iyi bir evlât verir onun yerine.) Dedi ki: (Ben ve kocam, hayli ihtiyârladık. Bu yaşta çocuğumuz olmaz ki bizim artık.) Buyurdu ki: (Her şeye kâdirdir Hak teâlâ. Sizin de çocuğunuz olabilir pekâlâ.) O hâneden çıkarak, girdiler bir câmiye. Duâ etti: "Yâ Rabbî, buna çocuk ver" diye. Hakîkaten bir sene geçmişti ki aradan, Ona bir "Oğlan çocuk" ihsân etti Yaradan. "Abdullah Dehlevî"nin dergâhının yanında, Bitişik bir arsası vardı bir kadının da. Talebe çoğalınca, dergâh dar geliyordu. Genişletmek lüzûmu artık beliriyordu. Arsa sâhibi olan o kadına vardılar. Meseleyi, güzelce kendine anlattılar. Dediler ki: (Arsanı satarsan eğer bize, Katacağız onu da, mevcut medresemize.) Lâkin kabûl etmedi bu teklîfi o kadın. Dedi ki: (Satmıyorum, siz başka arsa bakın.) Allahın dostlarını sevmez idi o hattâ. Satmamak husûsunda, inât etti âdetâ. O günden îtibâren kadının âilesi, Her gün eksiliyordu ölerek bir tânesi. Nihâyet bir çocuğu kalmış idi sonunda. Mühim bir hastalığı çıktı en son onun da. Kadın, bu olanlardan anladı hatâsını. Derhal hediye etti dergâha arsasını. Çocuk da, hastalıktan kurtulup buldu sıhhat. Götürüp, medreseye yazdırdı onu bizzât.