Abdullah-ı Dehlevî "rahmetullahi aleyh" / Çok büyük zât idi

A -
A +

"Abdullah-ı Dehlevî", bir kâmil-i mükemmil. Olmuştu insanlara dinde rehber ve delîl. Aslâ dünyâ kelâmı edilmezdi yanında. Biri gıybet etseydi, sustururdu ânında. Derdi: (Kötülenecek kimse varsa, o benim. Gıybet büyük günâhtır, cezâsı da pek elîm.) Sultân'ın gıybetini yaptı biri önünde. "Abdullah-ı Dehlevî" oruçluydu o günde. O gıybeti yapana buyurdu ki o bizzât: (Bu gün oruçlu idim, sevâbı gitti fakat.) O kimse hayret edip, şöyle arz eyledi ki: (Efendim, siz kimseyi gıybet etmediniz ki.) Buyurdu: (Öyle ama, dinledim onu ben de. Bu gıybet günâhında, ortaktır dinleyen de.) "Resûl"ü, öyle fazla severdi ki içinden, İsmini işitince, geçerdi kendisinden. Mübârek odasından, dışarılara kadar, Bâzan yayılıyordu çok nefis râyihalar. O zaman talebeler, derlerdi ki: (Herhalde, Yine Resûl'ün rûhu gelmiştir ziyârete.) O yine zaman zaman, sâir evliyânın da, Rûhâniyetlerini görüyordu yanında. Bir gün rahatsızlanıp, hasta oldu âniden. Hemen imdât istedi, "İmâm-ı Rabbânî"den. Onun rûhâniyyeti geliverdi bu sefer. O rahatsızlığından, kalmadı hiçbir eser. "Abdullah-ı Dehlevî" kerâmet sâhibiydi. Yâni Resûlullahın yoluna tam tâbiydi. Zîrâ müttefiktirler bunda bütün velîler. Kerâmet husûsunda, hepsi şöyle dediler: (Resûlullaha uymak ve dinde istikâmet, Olmaz bu güzel halden daha büyük kerâmet.) Bu yüksek fazîletin dışında, ayriyeten, Peygamber-i zîşânın kalbinden akıp gelen, "Nûr" ve "Feyz"i saçarak insanların kalbine, Yükseltirdi onları yolun nihâyetine. Bir iki nazar ile, binlerce tâlibini, "Devamlı anar" hâle getirirdi Rabbini. Çokları, rüyâsında bu "Velî"yi görerek, "İslâmın sevgisi"ni kalbinde hissederek, İçlerine düşen bu aşk ile duramayıp, Gelir ve bu "Velî"yi bulurlardı arayıp. Ondan, az bir zamanda, pek çok faydalanarak, Dönerlerdi geriye, birer "Velî" olarak. Nice fâsık kimseler, bir kere görüp onu, Bir günde bulurlardı, bu "hidâyet yolu"nu. Nice kâfirler dahî, bir kere dinlemekle, Müşerref olurlardı "îmân" ve "hidâyet"le.