Abdülhakîm Efendi, Seyyid Fehîm hazretlerinin talebesiydi. Bir gün atına binip, Başkale'den Arvas'a gitti. Maksadı, üstâdını ziyaret etmekti. Lâkin Seyyid Fehîm hazretleri, onu görür görmez; - Hiç durma! buyurdu. Acele Hoşab'a git! "Niçin?" diye sormadı. At değiştirip, koşturdu Hoşab'a. Yolda; "Büyüklerin her işi hikmetlidir. Hoşab'a gitmemin de bir hikmeti olsa gerek. Gidince anlarım" diye düşündü. Varınca gördü ki, köyde bir hareket var. Sorup soruşturdu. "Ağa'nın oyunu bozuldu" Öğrendi ki, Ağanın damı çökmüş. Hayvanları ölüp yirmi koyun "Leş" olmuş. Ağa, kendi kendine; "Bu işi halktan gizleyip, ölen hayvanlarla halka bir ziyâfet vereyim. Hem leşler değerlenir, hem îtibârım artar" diye düşünmüş. Çabucak yüzdürmüş leşleri. Yaktırmış ocakları. Henüz halk toplanmamıştı ki, Abdülhakîm Efendi geldi vak'a yerine. Vaziyete vâkıf olup toplattı etleri. Hoşab deresine döktürdü yemekleri. Sonra gitti zaptiyeye. Durumu ihbar edip, Ağayı hapse attırdı. Hoşab'a acele gelmesinin hikmeti anlaşılmış oldu böylece. Hocası ayağa kalkıyor Müküs'lü "Ali Efendi" de şöyle anlatıyor: Seyyid Fehîm Efendi, gençliğinde çıktı bir gün Arvas'tan. "Nehri"ye, üstadını görmeye gitti. Girip oturdu huzûrunda. Lâkin o içeri girer girmez üstâdı Seyyid Tâhâ ayağa kalktı hemen. Bir başka talebe de vardı odada. Üstâdının ayağa kalkması, garibine gitti tabii. Zîra Seyyid Fehîm'in yaşı küçüktü henüz. Seyyid Tâhâ ise hocası oluyordu. Hoca, talebesi için ayağa kalkıyordu. "Nasıl olur?" diyordu içinden. O böyle düşünürken, Seyyid Tâhâ hazretleri ona dönüp; - Kalk da Seyyid Fehîm'in koltuğunun altından bir bak! buyurdu. Bakınca sordu: - Ne görüyorsun? - Cennet nîmetlerini görüyorum efendim. - İşte Seyyid Fehîm böyledir, buyurdu. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com