Ahlâkça en üstünleriydi

A -
A +

(Dünden devam) Hazret-i Hûd çok güzeldi. Ahlâkça en üstünleriydi. Muhammed aleyhisselâmın nûru, Onun mübârek alnında ay gibi parlıyordu. Küçükken kendisine; "Muhammed Mustafa'nın nûru senin alnındadır. Putları kırmak, küffârı öldürmek ve küfür ateşini söndürmek O'na nasîb olacak" diye nidâ edildiğini duyardı. Allah Onu korudu. Kavminin taşkınlıklarına kapılmadı. Nûh Nebî'nin dînindeydi. O din üzere ibâdet ederdi. Kavmi Onu seviyordu. Ve hürmet ediyordu. Cesareti ve zekâsı fevkalâdeydi. Emîn lakabıyla tanınmıştı. Kırk yaşına geldi. Kavmine peygamber oldu. Cebrâil aleyhisselâm geldi. Ona, Hak teâlânın; "Ey Hûd! Seni kavmine peygamber kıldım. Onlara git! Bir olduğumu ve benden başka ilâh olmadığını söyle!" vahyini getirdi. Hazret-i Hûd vahyi aldı. Kavminin yanına vardı. Melikleri Halecân, altın bir taht üzerinde oturuyordu, başında da mücevherlerle süslü bir taç vardı. Bir ses duydu. Hazret-i Hûd; "Ey kavmim! Hepiniz yalnız Allahü teâlâya ibâdet ediniz. İbâdet edilecek O'ndan başkası yoktur. Kabul etmezseniz, Rabbim size azab gönderir" diyordu. Halecân bunu duydu. Sesi tanıdı. Ve hiddetle Ona döndü. (Devamı yarın)