Evliyânın büyüğü, asrının bir tânesi. Sahâbe-i kirâma dayanır sülâlesi. "Kötü arkadaş"ları var idi ki önceden, Yer içip gezerlerdi, hiçbir şey düşünmeden. Hattâ içki içmeyi, âdet edinmişlerdi. "Şarap" için, kırk adet küp alıp dizmişlerdi. Kırkı da, "Şarap" ile dolu idi lebâleb. Alıp getirirlerdi, oradan sırayla hep. Şarap almak sırası, gelince bir gün ona, Gitti sabah merkeple, o küplerin yanına. Lâkin birden şaşırıp, kaldı hayret içinde. Zîrâ hiç içki yoktu, küplerin hiç birinde. Bir şey anlamamıştı, düşündü ki: "Dünkü gün, Hepsi de, şarap ile doluydu bu kırk küpün." Şaşkın halde, oradan yöneldi bağ evine. Oradaki şaraptan, yükledi merkebine. Bu sefer de merkebi yürümüyordu fakat. Ne kadar vurduysa da, diretip etti inât. O sırada gâibden, bir nidâ geldi ona: (Ey Ahmed, suçu yoktur, ilişme o hayvana. O, şimdi sâhip değil kendi irâdesine. Biz mâni oluyoruz, onun yürümesine.) O, bu sesi duyunca, kapandı yere hemen. Dedi: (Tövbe yâ Rabbî, artık içmem bunu ben. Lâkin emir buyur da, şu merkebim yürüsün. Ki, mahcûb olmıyayım arkadaşlara bu gün.) Başladı yürümeye merkebi en nihâyet. Ve arkadaşlarının yanına etti avdet. Şarapları koyarak, çekildi kendi geri. Dediler: (Nerde kaldın, sabah vaktinden beri? Hem niçin çekilirsin, haydi gel de, sen de iç.) Dedi: (Ben tövbe ettim, artık içmiyorum hiç.) Dediler ki: (Ey Ahmed, böyle neler diyorsun? Bırak, şimdi bizimle şaka mı ediyorsun?) Isrâr ettilerse de, "Gel iç" diye ne kadar, Dedi: (İçmiyeceğim, etmeyin fazla ısrâr.) O sırada, gâibden bir ses duydu: (Ey Ahmed! Al ve iç ellerinden, eyleme muhâlefet.) Aldı bu emir ile "Şarab"ı ellerinden. İçti, lâkin o anda hayrette kaldı birden. Zîrâ o içtiğinin, değişikti lezzeti. Şarap, onun elinde olmuştu "Bal şerbeti". Arkadaşlarına da, eliyle etti ikrâm. Onlar dahî içince, şaşkına döndüler tam. Onların içtiği de, olmuştu çünkü "Şerbet". Hepsi, günâhlarına tövbe etti nihâyet. Sonra, eline alıp bir odun kütüğünü, Kırdı hep teker teker, o kırk şarap küpünü.