Ahmed Yesevî / Niçin geldi, ne oldu?

A -
A +

Bir müderris vardı ki, "Mervezî" ismi ile, Düşmanlık besliyordu, "Ahmed-i Yesevî"ye. Lâkin tanımıyordu yakînen kendisini. Yalnız "Kötü" olarak, işitmişti ismini. Hakkında uydurulan yalan ve iftirâya, İnanıp, buğzederdi, bu büyük "Evliyâ"ya. Gûyâ ona, haddini bildirmek gâyesiyle, Yola çıktı tam "Dörtyüz" ilim ehli kişiyle. İmtihân etmek için, bu evliyâ kimseyi, Ezberledi islâmdan, tam "Üçbin" mes'eleyi. En çetin olanları seçerek hem bu kimse, Dedi ki: "Cevap versin bunlara âlim ise." Böyleyken bu kişinin düşünce ve hayâli, "Yesevî"nin kalbine, ilhâm oldu bu hâli. Biraz sonra Mervezî, gelip girdi dergâha. Oturup, hal ve hatır sormadan henüz daha, Büyük hırs ve hışımla sordu ki ona hemen: (Sen misin insanların dînini ifsâd eden?) Hakâret ettiyse de, o böyle açık açık, Lâkin "Ahmed Yesevî" vermedi bir karşılık. Buyurdu ki: (Efendim, uzak yoldan geldiniz. Hele şöyle oturup, bir miktar dinleniniz. Görüşecek mes'ele var ise ilme âit, Konuşuruz, olunca zamanımız müsâit.) Bu cevap karşısında, çok mahcûb oldu o zât. Gösterilen odada eyledi istirâhat. Lâkin vazgeçmemişti imtihândan o hâlâ. Ertesi gün dergâha, o girdi ilk evvelâ. "Ahmed-i Yesevî"nin çıkarak kürsîsine, Zor suâller sormayı istedi kendisine. Bir tek kelime bile konuşamadı fakat. Çünkü yoktu zihninde, tek bilgi ve mâlûmât. Hiçbir şey anlamadı olan bu hâdiseden. Defterine mürâcât eyledi âcileten. Lâkin yine şaşırdı açtığında defteri. Zîrâ "Boş" ve "Yazısız" gördü sahîfeleri. Bir şey konuşamadan kalakaldı öylece. Nihâyet hatâsını idrâk etti böylece. Onun büyüklüğünü, kabûl etti gönülden. En hâlis talebesi oldu artık o günden. Yanında getirdiği dörtyüz ilim ehli de, Onun büyüklüğüne inandı ileride. Mervezî, af dileyip bu büyük "Evliyâ"dan, O günden sonra artık, ayrılmadı yanından. Hizmetinde, beş sene kalarak en nihâyet, Kulları irşâd için, aldı mutlak icâzet. Ve onun emri ile, giderek Horasan'a, Gösterdi doğru yolu, nice gâfil insana.