Alâüddîn-i Sabîr "rahmetullahi aleyh" / Cezasını buldu

A -
A +

"Alâüddîn-i Sabîr", edince Hakk'a vuslat, Ondan sonra o yerde, oldu bâzı hâdisât. Hattâ bu evliyânın mübârek nûrlu kabri, Gâib olup, bir müddet belirsiz oldu yeri. Kâfirlerden birisi geçerken o yerlerden, Bir yeri, çok "Parlak" ve "Nûrlu" gördü ilerden. Mezar kalıntıları var idi o mahalde. Dedi. "Bu, bir mü'minin mezarıdır herhalde." Kâfirdi, sevmiyordu zâten müslümânları. Daha çok harab etmek istedi bu mezarı. Bir demir parçasıyle vurunca o kabire, İçe doğru bir "Delik" açıldı birden bire. Bakmak için, başını soktu bir an içeri. Lâkin çıkaramadı başını tekrar geri. Çok uğraştı ise de, başı kaldı içerde. Bir müddet öyle kalıp, sonra öldü o yerde. Aynı gün, bu Velî'nin sevenlerinden biri, Gece, gördü rüyâda "Alâüddîn Sabîr"i. Ona buyurdular ki: "Burada bir köpek var. Onu uzaklaştırın, veriyor bana zarar." Gelip baktıklarında, gördüler biri ölmüş. Başı da, bir delikten yer içine gömülmüş. Başını, o delikten çıkardılar ve lâkin, Yüzü, tam "Köpek gibi" olmuştu o kâfirin. Yine bir defâsında, bu zâtın türbesine, Binlerce insan geldi onun ziyâretine. Okunduğu esnâda güzel menkıbeleri, ¹tirâzda bulundu onlara kalben biri. Vaktâ ki o îtirâz geldi onun kalbine, O anda, yakalandı bir "Cüzzâm illeti"ne. Ve pek fenâ kokmaya başladı âzâları, Buna, şâhit oldular onlardan bâzıları. Hatâsını anlayıp, tövbe etti içinden. Bir anda halâs oldu bu cüzzâm illetinden. "Alâüddîn Sabîr"i halbuki cenâb-ı Hak, Göndermişti o yere, büyük "Rahmet" olarak. Lâkin çekemiyenler, bilmediler kadrini. Câhil olduklarından, incittiler kalbini. Söz ve hareketlerle ona ezâ ettiler. Ve hattâ dergâhını yıkmaya yeltendiler. Bir zâlim, askeriyle, o dergâhı yıkmağa, Gelerek, yakınında başladı hazırlığa. Ertesi gün askere, verdiyse de "Yık!" emri, Lâkin birden "Kör" oldu askerinin gözleri. Hatâsını anlayıp, vaz geçti bu fikrinden. Gelip, özür diledi Hakk'ın bu velîsinden. Açıldı tam o anda gözleri askerinin. Ve birer talebesi oldular bu Velî'nin.