Alaeddin Keykubat, bir gün Sultân-ül-ulemâ’nın bütün halka vaaz ve nasihat vermesini arzu etti.
Meydanda kürsü kuruldu.
Yanda bir mezarlık vardı.
İnsanlar kürsünün etrafında toplandılar. Hâfızlar Yasin-i şerifi okuduktan sonra Sultân-ül-ulemâ hazretleri, bu sureyi tefsir etmeye başladı.
Kıyametin kopmasını,
Kabirden kalkmayı,
Mahşerde toplanmayı anlattı.
Halk dinliyordu.
Sonra güneşin bir mızrak boyu yaklaşmasını, insanların grup grup ayrılmasını söyledi.
Ayrıca;
Defterlerin uçarak ele gelmesini, mîzan terazisini, sırat köprüsünü, ceza ve mükâfatı hatırlattı.
Uzun uzun anlattı.
Ehemmiyetini bildirdi.
Ve ardından;
“İnanmayan yanar!” dedi.
Buna ilaveten;
“Bu söylediklerimin hepsini kabul edip de Ehl-i sünnet itikadına uygun inanarak amel edenler, ebediyyen cennete girecektir” dedi.
Herkes duygulandı!
Ağlamayan kalmadı.
O gece yattılar.
Rüyalarında, kabristanda yatan mevtaların Allahü teâlânın emriyle kefenleri boynunda olduğu hâlde kabirlerinden çıkarak;
"Ey Allah’ın veli kulu!.. Senin bu anlattıklarının hepsi doğru. Biz burada hepsini yaşıyoruz” deyip tekrar mezarlarına girdiklerini gördüler.