Ebû Türab Nahşebi hazretlerinin evinin yanında, bir kadınla genç bir oğlu yaşıyordu. Bir gün sesler duydu o taraftan. "Neler oluyor?" diye merak edip gitti. Gördü ki, o kadınla birkaç erkek tartışıyorlar. Kadın, onu görünce; - Ey komşu, oğlum içki içtiği için bunlar bizi mahalleden çıkarmak istiyorlar. Ama oğlum çok hasta. Bu hâlimizle nereye gidebiliriz? Ne olur, bana yardım edin! diye yalvardı. Acıdı kadıncağıza. O kimselere dönüp; - Duydunuz işte, çocuk hastaymış. Ya ölür, ya da tövbe eder. Ölürse mesele yok. Eğer tövbe etmezse, o zaman çıkarırsınız, buyurdu. Sonra kadına dönüp; - Oğlunu bir göreyim, deyip, içeri girdi. Delikanlı bu zâtı görünce, ağlayarak; - Yâ ilâhî, ne kadar şefkatli ve kerîmsin ki, benim gibi asi bir kulun duâsını kabul ettin, sana şükürler olsun, dedi. Sordu mübarek zât: - Ne duâ etmiştin? - İki şey istemiştim efendim. Birincisi, ölmeden Ebû Türab hazretlerini göreyim. İkincisi, o zâtın yanında tövbe edip, sonra vefat edeyim. Birinci duâm kabul oldu. Bilmem, ikincisi kabul olur mu? - Neden olmasın evlâdım? - Günahım çok. Tövbem kabul olur mu? - Elbette, buyurdu. Hak teâlâ, halisen tövbe eden kulunu elbette affeder. Günahkâr genç; - Anneciğim, beni yere indir, dedi. Ve yüzünü gözünü toprağa sürerek; - Ey Allah'ım! Günahım pek çok. Ama senden başka gidecek kapım da yok. Pişmanım. Şu, toprakla bir olmuş kulunu affeyle! diye yalvardı. Bu haldeyken teslim etti rûhunu. Ve affedilmiş olarak kavuştu Rabbine. > www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com