Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin zamanında, Bağdat'ta yedi kişi vardı ki, "Ateş"e tapıyorlardı. Uzun müddet açlık ve susuzluk çekerek, sonunda "İstidrâc"a kavuştular. Yâni hârikulâde işler yapabiliyorlardı. Fakat câhil halk, bunların yaptığı işlere "Kerâmet" diyor, "Evliyâ" zannediyorlardı bunları. Bu kimseler, "Muînüddîn-i Çeştî" hazretlerini işitip, görüşmek istediler kendisiyle. Bu maksatla Bağdat'tan Hindistan'a geldiler. Evini öğrenip huzûruna girdiler birlikte. Fakat onu görür görmez büyük bir dehşete kapıldılar. Sonra bir titreme aldı bedenlerini. Mübarek zat, onlara heybetle bakıp; - Siz, Allah varken niçin ateşe tapıyorsunuz? buyurdu. Şaşırdılar. Zîra gizliyorlardı ateşperest olduklarını. - Ee şeyy, âhirette bizi yakmasın diye tapıyoruz, dediler. - Ey ahmaklar! Ateşe tapanlar, âhirette yanmaktan kurtulamazlar. Siz de yanacaksınız! buyurdu. Ve ilâve etti: - Ben, Allah'a tapıyorum. Onun için ateş beni dünyada da yakmaz, âhirette de. Onlar; - Eğer öyle diyorsanız, isbat etmelisiniz, dediler. Muînüddîn-i Çeştî, içi "Kor ateş"le dolu bir mangal getirdi odaya. Ve Allah'a sığınarak o kızgın "Köz"leri avuçladı. Onlar, hayret ve dehşetle bakarken, kor ateş sönüverdi onun avcunda. Bunu gözleriyle gördüler. O anda kalbleri değişti. O esnâda gâibten bir ses geldi. Kulak verdiler: - Ateş, hâlis mümine zarar veremez! diyordu. Artık bahaneleri kalmamıştı. "Şehâdet"i haykırdılar oracıkta. Yedisi de talebesi oldu bu büyük velînin. Ve kısa zamanda "Evliyâ" oldular. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com