Ay'ın ikiye ayrılması!

A -
A +

İstanbul'da yaşayan âlim ve velîlerden Ahmet Mekkî Efendi hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Kureyş müşriklerinden Velîd bin Mugîre ile bâzı müşrikler, bir gece vakti Efendimizin huzuruna geldiler. Hava açık, "Ay" tepsi gibiydi. - "Yâ Muhammed!" dediler, "Gerçekten Peygamber isen şu gökteki ayı ikiye ayırıver de görelim!" Efendimiz sordu: - Bunu yaparsam îman eder misiniz? Birbirlerine baktılar. - Eee.., tabii..., inanırız... Efendimiz mübarek elini kaldırıp, şehâdet parmağıyla Ay'a doğru işaret buyurunca, Dolunay iki parçaya ayrıldı o anda. Yarısı "Ebû Kubeys", diğer yarısı "Kuaykıan Dağı"nın üzerine kadar inip, orada durdular. Hepiniz şâhit olun! Efendimiz o müşriklere dönerek; - İşte, hepiniz şâhit olun! buyurdular. Müşriklerde çıt yoktu. Dinleyenler sordular merakla: - Yoksa îman etmediler mi efendim? - Hayır. Bu apaçık mûcizeyi de inkâr ettiler. - Ama söz vermişlerdi. - Öyle ama... - Peki ne dediler efendim? - Sihir dediler. - Sihir mi? - Evet. "Bu da, Muhammed'in bir sihri işte. Araştıralım, eğer Mekke dışındaki insanlar da görmüşlerse sihir değildir. O zaman inanırız" dediler. Yine inanmadılar - Soruşturdular mı bâri? - Evet. Mekke'ye gelen yabancılara sordular. Dışarıya adamlar salıp sordurdular. - Ya netîce? - Hepsinin beyanı aynıydı: "Evet, filân gece hava açık, Ay tepsi gibiydi. Bir ara Ay ikiye ayrıldı, gözlerimizle gördük", diyordu herkes. - Ama yine de inanmadılar öyle mi? - Evet. Ebû Cehil "Sihir" diyor, başka şey demiyordu. Üstelik alaylı bir edâ ile; "Muhammed'in sihri, yerden sonra göklere tesir etmeye başladı" deyip alçakça gülüyordu.