Behâeddîn-i Buhârî

A -
A +

Vefâtı... "Behâeddîn Buhârî" devrinde sâlih bir zât, "Şeyh Nûreddîn Halvetî", etmişti Hakka vuslat. Behâeddîn Buhârî, bâzı talebesiyle, Bu eve teşrîf etti "Tâziye" gâyesiyle. Lâkin gidip gördü ki, içerde bir kısım halk, Feryâd ediyorlardı, seslice ağlıyarak. Onlara buyurdu ki: (Sesli ağlamayınız. Ona eziyet verir zîrâ böyle yapmanız.) Sonra, talebesine buyurdu: (Siz de, sakın, Ben vefât ettiğimde, böyle şeyler yapmayın.) Vaktâ ki "Behâeddîn Buhârî" hazretleri, Bir ara hastalanıp, bozuldu sıhhatleri. "Ölüm hastalığı"ydı, vâkıf oldu o buna. Çekildi o gün artık, husûsî odasına. Vefâtlarına kadar, çıkmadı o odadan. Lâkin talebesiyle görüşürdü her zaman. Son nefesine kadar hattâ o mübârek zât, Gösterdi herbirine, çok ilgi ve iltifât. Birisi anlatır ki, vefât eylediği gün: Bir ara, huzûruna girmiştim o büyüğün. O çetin anda bile, bizleri düşünerek, Buyurdu ki: (Sofrayı getirip, yiyin yemek.) Yerine gelsin diye, onun bu emirleri, Biraz yiyip, sofrayı götürdüm yine geri. Lâkin vâkıf olunca, sofranın gittiğine, Buyurdu ki: (Sofrayı getirip, yiyin yine.) Ben yine biraz yiyip, götürdüm tekrar geri. Lâkin o, tam üç defâ tekrar etti bu emri. Buyurdu: (İyi yiyip, iyi çalışmalıdır. Zîrâ hizmet ve tâat, sıhhat ile yapılır.) Talebesi içinden, "Alâeddîn-i Attâr", Der ki: Son günlerinde, fakiri çağırdılar. Huzûruna girince, buyurdu: (Alâeddîn! Benim için, bir mezar kazın da hazır edin.) "Peki efendim" deyip, îfâ ettim bu emri. Gelip haber verdim ki: (Hazırdır kabir yeri.) Sonradan, hastalığı fazlalaştı daha da. Vefât edeceğini, anladık bu arada. Ve "Yasin-i şerîf"i okuduk biz bu sefer. O da tekrar ederdi, bizim ile berâber. Bir ara, ellerini ileri uzatarak, Uzun uzun duâlar eyledi son olarak. Biz, "Yasin-i şerîf"in yarısına gelince, Odada, bâzı nûrlar peydâ oldu bir nice. Ellerini yüzüne sürerek o büyük zât, "Kelime-i tevhîd"i söyleyip etti vefât.