Hindistân'ın köylerinden çok fakir bir müslüman, "Hâce Nizâmeddîn" hazretlerinin cömertliğini duyup huzûruna geldi bir gün. Ve arzetti hâlini. Ancak bu büyük Velî'nin, o an için bir çift "Eski ayakkabı"dan başka yoktu bir dünyalığı, O eski ayakkabıyı verdi o fakire. Ancak O, az buldu bu ihsânı. Zîra daha çok şeyler bekliyordu Ondan. Kendi kendine; "Böyle cömert bir kimseden, bu da çok az" diyordu. Meyus olarak geri döndü. Ve konakladı bir handa. O gece "Emîr Hüsrev" de ticâretten dönerken aynı hana indi tesadüfen. "Mücevherât işi"yle uğraşırdı. Gece yatıp da sabah uyandığında; "Allah Allah! Bu handa hocamın kokusunu duyuyorum" dedi kendi kendine. Ne olabilirdi ki? Hanın odalarını tek tek dolaşıp, o kokunun hangi odadan geldiğini tesbit etti. O fakirin odasından geliyordu. NEREDEN GELİYORSUNUZ? Kapıyı tıklatıp girdi içeri. - Selâmün aleyküm. - Aleyküm selâm. - Nereden geliyorsunuz? - Nizâmeddîn Evliyâ hazretlerine uğradım. Fakat "bir çift eski pabuç"tan başka bir şey alamadım maalesef. Hocasının aşkıyla yanan Hüsrev Dehlevî; - Bu pabucun değeri çok yüksektir, dedi. - Nasıl yüksek? - Sen onu bana ver. Karşılığında bütün mallarımı, altın ve mücevherlerimin tamamını sana vereyim. - Şaka yapıyorsunuz herhalde. - Hayır, çok ciddîyim. - Ama nasıl olur? Bir çift eski pabuç, hiç bu kadar kıymetli olur mu? - Âaah! Âh. Sen o pabuçların kıymetini bilseydin, karşılığında bundan daha fazlasını isterdin benden. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com