Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerini, bir ramazanda, yetmiş kişi iftâra çağırdı.
Hem de aynı günde.
Ve birbirlerinden habersiz.
Büyük velî, her birine;
“Peki, inşallah gelirim” dedi.
Hepsinin dâvetine gitti.
Ve kalplerini hoş etti.
Ertesi gün hâdise meydana çıktı.
Şöyle ki, o yetmiş kişinin herbiri;
"Hocamız dün iftârı bizim evde yaptı" diyorlardı.
Bunlardan ikisi karşılaştılar.
Bir tânesi çok sevinçliydi.
Öbür kimseye;
“Biliyor musun, Geylânî hazretleri dün iftârda bize teşrîf etti” diyerek sevincini bildirdi.
Öbürü şaşırdı:
Ve dedi ki:
“Nasıl olur, dün iftârda bizdeydi.”
“Hayır, bizdeydi.”
Velhâsıl akıl erdiremediler bu işe.
En nihâyet hizmetçisine gittiler.
Ve sordular ki:
“Hocamız, dün iftârı nerede yaptı?”
Hizmetçi
“Burada yaptı” dedi.
“Bir yere gitmedi mi?”
“Hayır, burada birlikte iftâr ettik.”
● ● ●
Bu büyük velîye bâzı gençler;
“Efendim, Ehl-i sünnet bir Müslüman, Cehenneme girecek mi?” diye sordular.
Cevâbında;
“Eğer günahları çok ve bunlar tövbe ve istiğfâr ile veyâ şefaat ile affolunmadı ise, bu günahları kadar Cehennemde yanması câizdir” buyurdu.