Behâeddîn-i Buhârî kuddise sirruh hazretlerini seven bir talebesi anlatıyor: Ben, hocamı tanımadan önce dînimi bilmiyor, bu sebeple günahlar içinde yüzüyordum. O günlerde hocamın ismini duydum. Bir tanıdığım bana; - Behâeddîn-i Buhârî isminde bir velî zât var. Sohbeti çok tatlı, dedi. Ben bunu işitince, o zâtı görmek istedim. Öyle ki, gayri ihtiyari onun dergâhına doğru çekiliyordum. Nihâyet huzûruna varıp, oturdum. Bana, merhamet nazarıyla bir kere baktı. O bakışla kalbimde ne kadar kötü huy varsa hepsi çıkıp gitti benden. Kalbimi tertemiz bıraktı. Bu zât bir gün gençlerle sohbet ederken; - İnsanlar nezdinde kıymetli olmak ister misiniz? diye sordu. Gençler; - İsteriz efendim, dediler. - Öyleyse insanların kıymet verdiğine kıymet vermeyin, buyurdu. Sordu yine: - Peki Allah katında kıymetli olmak ister misiniz? - Çok isteriz hocam. - Öyleyse Allahü teâlânın kıymet verdiğine kıymet verin, buyurdu. "Hakîkî Müslüman", Allahü teâlânın emirlerine kıymet verir, Mahlûklara karşı da şefkat gösterir. İKİ KİMSEYE İMRENİLİR Bir gün de sohbetinde; - İki kimseye gıbta edilir, buyurdu. - Onlar kimlerdir? dediler. Buyurdu ki: - Biri, ilmi bütün dünyaya faydalı olan kimse, öbürü ise parasını Allah için sarfeden zengindir. - Zengin olmak iyi mi yâni efendim? - Hayırlıysa iyidir. Nitekim Peygamber Efendimiz; "Yâ Rabbî, beni sevmeyene çok mal ver. Sevene ise hayırlı ve bereketli mal ver" diye duâ buyurmuşlardır. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com