Fâtih Sultân Mehmed Hân, İstanbul'un fetihten sonra hocasını ziyarete gitti bir gün. Sohbet esnâsında; - Hocam, bir şeyi çok merak ediyorum, diye arz etti. - Nedir o Sultanım? - Sahâbe-i kiramın büyüklerinden mihmandâr-ı Resûl, "Ebâ Eyyüb Ensârî" hazretlerinin kabr-i şerifi, İstanbul surlarına yakınmış. Zât-ı âlinizden kabir yerinin tesbîtini istiyorum hocam. Büyük velî cevaben; - Ben, şu karşıki tepenin eteğinde devâmlı bir nûr görürüm, buyurdu. Kabr-i şerif o mevkide olmalı. İsterseniz gidip bir araştıralım. - Peki hocam, iyi olur. Ve kalkıp o nûr inen bölgeye gittiler. Orada büyükçe bir "Çınar ağacı" vardı. Akşemseddîn, çınardan iki dal koparıp, onları eliyle az aralıkla dikti ve; - O kabrin yeri, bu iki dal arası olabilir, buyurdu. Sonra ayrılıp gittiler. Genç pâdişâh, bu tesbîte gönülden inanmıştı. Ama bu hususta içi rahat etsin istiyordu. Bunun için silahtar ağaya: - Gidiniz! O dalların yerini, bu gece değiştiriniz! diye emretti. Silahtar ağa o gece gidip, o dalları yirmi adım güneye çekti. Ertesi gün, üçü geldiler aynı yere. Lâkin büyük velî dalları görünce; - Dalların dünkü yeri değişmiş. Dün yirmi adım öteye dikmiştik, dedi. Ve asıl yeri göstererek; - O mezarın yeri, işte burasıdır, buyurdu. Genç Fâtih sevinçle; - Hocam, bir alâmet daha istiyorum, dedi. Büyük velî; - Pekâlâ, bu yeri iki arşın kazın. Mezâr taşını görürsünüz, buyurdu. Padişahın emriyle kazdılar. Mihmandar-ı Resûlün mezar taşı göründü gerçekten. Hattâ üzerinde; "Hâlid bin Zeyd'in kabridir" yazıyordu. Genç Pâdişah bunu görünce, hayretinden titreri ve; - İstanbul'un fethine sevinmiştim. Ama şimdi daha çok sevinçliyim, dedi. - Neden? dediler. - Çünkü benim zamanımda böyle keşif sâhibi bir velî bulunuyor, dedi. Ve kabr-i şerif üstüne bir türbe bina etti. ------- E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com