Bir ‘sultan' arıyordu!.. Orhan Gâzi "rahmetullahi aleyh"

A -
A +

İznik medresesinde, Orhan Bey zamanında, Müderris "Alâaddîn Ali Esved" adında, Bir âlim var idi ki, çok mübârek bir zâttı. Din ilminde, çok derin sâhib-i mâlumâttı. Orhan Bey'in sevgisi, çoktu ilim ehline. Bir gün, bu müderrisin gitti ziyâretine. Medreseye varınca, gördü ki, bu âlim zât, Nâfile namaz ile meşgul olur o saat. Namaz bitene kadar, bir köşede bekledi. O arada, ikindi namazı vakti geldi. İkâmet okununca, talebe arasından, "Çandarlı Kara Halil" imam oldu o zaman. Namazı müteâkip, "Alâaddîn-i Esved", Cemâate dönerek, eyledi biraz sohbet. "Orhan Gâzi", edeble dinledi onu biraz. Sonra izin alarak, bir husus eyledi arz. Dedi ki: (Ey üstâdım, hazerde ve seferde, Vâki olacak bâzı mühim hâdiselerde, Dînin emrine göre hüküm verebilecek, İslâmi iyi bilen birine vardır gerek. Ki, her zaman yanımda onu bulundurayım. Dînî mes'elelerde ondan fetvâ alayım. Talebeden, bu işe ehil birini şâyet, Tâyin buyurursanız, sevinirim begâyet.) Alâaddîn-i Esved, "Peki, olur" dedi ve, Göz gezdirdi o ara mevcut talebelere. Lâkin o, talebeyi süzerken böyle tek tek, Sanki yoktu onlarda buna arzu ve istek. Çünkü pâdişahlara, sultânlara yakınlık, Onlarca, değil idi hiç uygun ve muvafık. Zîra câiz olmayan bir işe fetvâ vermek, Durumu olur diye, korkardı hepsi de pek. "Orhan Bey", öyle sultân değildi ki hiç ama. Onun da tek gâyesi, tam uymaktı islâma. Dîne uygun olmayan iş yapmayayım diye, İhtiyaç duyuyordu böyle "Âlim" kişiye. Ulemâyı, emretmek için değil de aslâ, Emrine girmek için istiyordu bilhassa. Yâni o, kendisine bir "Kul" aramıyordu. Emrine girmek için bir "Sultân" arıyordu. Nasıl ki olmuyorsa bir devlet hükümdârsız, Sultân da, olmuyordu âlim ve ulemâsız. Çandarlı Kara Halil isimli talebeye, Emir verdi müderris "Bu işi sen yap!" diye. O da, "Memur mâzurdur" hükmünce "Peki!" dedi. Orhan Bey'in yanında yıllarca hizmet etti. ....... "Şiirlerle Menkıbeler" kitap haline getirildi: Tel: 0212 432 77 94