Bir vefakârlık örneği

A -
A +

Bursa'da medfun olan Lütfullah Efendi, bir gün sevdiklerine; - Âlemlerin Efendisi "aleyhisselam", çok vefâkârdı, buyurdu. Ve şöyle anlattı: Meselâ kendisine bir hediye gelseydi; "Onu, filân kadına götürün. Çünkü o, Hatîce'nin arkadaşıdır" buyururdu. Nitekim Âişe vâlidemiz, onun hakkında; "Hatîce'ye gıbta ediyorum. Çünkü Resûlullah ondan çok bahseder, onu çok sevdiğini söylerdi. Ne zaman bir koyun kesilse, onun akrabasına da gönderirdi" derdi. Bir gün de, Habeşistan Meliki Necâşî'den elçiler geldi huzuruna. Onlara çok iltifat edip, ikramları bizzat kendisi yapıyordu. Eshâb-ı kirâm; - Yâ Resûlallah! Siz yorulmayın, biz hizmet ederiz, dediler. - Evet, siz yaparsınız. Ama onlar, vaktiyle Eshâbıma çok hizmet ettiler. Onun teşekkürü için severek yapıyorum bu hizmeti, buyurdu. Bir gün de savaş esirleri arasında süt kardeşi Şeymâ'yı görüp, tanıdı hemen. Çok sevindi. Mübarek arkasındaki örtüyü yere serip, üzerine onu oturttu. Hâl ve hatırını sorduktan sonra; - İstersen yanımda kal, istersen seni köyüne göndereyim. Ama bir ihtiyâcın olursa yine bana gel! buyurdu. KİMSESİ KALMADI Süveybe Hâtun'un evine de sık sık yiyecek, giyecek gönderirdi. Çünkü bu hâtun, Efendimiz doğduğunda, koşup süt vermişti kendilerine. Yâni ilk "süt annesi"ydi Resûlullahın. O hayatta olduğu müddetçe dâima bir şeyler gönderirdi evine. Vefat edince de; - Hayatta kalan kimsesi var mıdır? diye sordu. Maksadı, bundan sonra onlara göndermekti. Ama; - Hiç kimsesi kalmadı, dediler.