Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerini sevenlerden ilim ehli biri, bazı talebesiyle bir yere gidiyordu. Derken siyah bir yılan gördü önünde. Bastonuyla vurup öldürdü. O anda âlimin etrafını siyah bir duman sardı. Sonra açıldıysa da, talebeler hocalarını göremeyip, merak ettiler. Bir saat sonra tekrar geldiğinde; - Merak ettik hocam, ne oldu? dediler. Hocaları şöyle anlattı: Öldürdüğüm o yılan, Cinmiş. Cinler beni tutup, denizin dibine indirdiler. Orada padişahları varmış. Onun huzuruna çıkardılar. Yerde, kanlar içinde bir ölü yatıyordu ki, cinler padişahının oğluymuş meğer. Padişah, bana hiddetle bakarak; - Bu gencin suçu neydi ki onu öldürdün? diye kükredi. - Hayır, onu ben öldürmedim, dedim. Adamları; - O öldürdü. Bakın, bastonu da kanlı, dediler. - Hayır, dedim. Ben bir yılan öldürdüm. Bu kan da onun kanıdır. Cinler padişahı; - Öldürdüğün o yılan, benim oğlumdur. Cezanı çekmek için sen de öleceksin, dedi. Ve kadıya dönerek; - Suçunu ikrar etti. Sen de bunun ölümüne karar ver! dedi. Kadı karar verdi. Müftüleri onayladı. Öldürülmem an meselesiydi ki, o anda içimden "Yetiş yâ Gavs-ı âzam!" diye yalvardım. Padişah, kılıcını tam boynuma indirecekti ki, nurlu bir zât içeri girdi ve; - Dur! Onu öldürme! dedi. - Neden? - Bu kişi, Gavs-ül âzam'ın yakınıdır. Padişah, "Gavs-ül âzam" ismini duyunca, kılıcını yere atıp; - Niçin kendini tanıtmadın? dedi. Ve serbest bıraktı beni. www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com