"Bölüşecek nemiz var?" Osmân Gâzi "rahmetullahi aleyh"

A -
A +

Osmânlı devletinin bânîsi Osmân Bey'in, Var idi ki en büyük evlâdı "Alâaddîn", Büyük olduğu için, "Ağabey" mânâsına, "Baş ağa Paşa" nâmı verilmiş idi ona. O da, Edebâli'nin terbiyesi altında, Büyüyüp cihad etti babasının yanında. Akıllı, tedbîrli ve adâletli biriydi. Dînî konularda da mâlumât sâhibiydi. Orhan Bey, Osmânlı'ya bey olur olmaz, önce, Onu vezir yapmıştı kendisine hemence. Vaktâ ki Osmân Gâzi eylediğinde vefât, Geldiler bir araya Orhan Gâzi ve bu zât. Tâziye eylediler önce birbirlerini. Görüştüler sonra da "Mîras" mes'elesini. Yâni babalarının vefâtıyla, geriye, Baktılar, dünyâlıktan ne mîras kaldı? diye. Gördüler, fethedilmiş ülkeler ve şehirler. Dışında, mevcut değil pek dünyâlık bir şeyler. Çünkü o, bu dünyâya vermemişti hiç kıymet. Ömrü, Allah yolunda cihatla geçmişti hep. Savaşlarda aldığı ganîmet malını da, Fakir ve fukarâya dağıtırdı ânında. Velhâsıl Osmân Gâzi, koca pâdişah iken, Geriye, bir dünyâlık bırakmadı ölürken. Bir "elbise", bir "çizme", bir "tuzluk", bir "kaşıklık". Bir kaç "at"la bir kaç da "koyun" vardı dünyâlık. Bu durumda Orhan Bey, kardeşine baktı ve, Suâl etti: (Ağabey, sen ne diyorsun?) diye. Alâaddîn Paşa da, Orhan Bey'e cevâben, Dedi: (Senin hakkındır bu ülke hakîkaten. Bir pâdişah gerektir buna çoban olarak. Ki, devlet işlerini görüp, olsun muvaffak. Bunu yapmak için de, bâzı şeyler gerekir. Bunlar da, babamızdan kalan bu nesnelerdir. Şu halde bölüşecek nemiz var ki kardeşim, Onları, aramızda pay edip bölüşelim?) Orhan Gâzi, cevâben şöyle dedi o zaman: (Ağabey, bu ülkede, öyleyse sen ol çoban.) Arz etti ki: (Kardeşim, bu, münâsip değildir. Babamızın duâ ve himmeti seninledir. Hayattayken askeri, verdi senin emrine. Şimdi bu çobanlık da, yakışır sana yine.) Onlar, birbirlerine bunları söylediler. Devrin büyükleri de bunu uygun gördüler. Orhan Bey, son olarak dedi ki: (Öyle ise, Sen benim vezîrim ol, bu, kuvvet verir bize.) O günden îtibâren böylece Alâaddîn, Baş yardımcısı oldu kardeşi Orhan Bey'in.