Bu, şehitlik alâmetidir...

A -
A +

Tarih, 6 Eylül 1967. Yani Ahmet Mekkî Efendinin vefât ettiği gün. Bir gün önce, yaşadığımız müessif hâdise üzerine helâlleşip, elini öpüp üzgün vaziyette eve geldim.
Ertesi gün Müftülüğe gittim.
Mekkî Efendi gelmemişti.
Saat 9.30 oldu, gelmedi.
Talebeleri Ali Sezer ve İbrahim Boğalı, ders için geldiler. Onu göremeyince, merak ettiler.
Saat 10.00 oldu.
Yine gelmedi. Müftülükte telefon yoktu. Ali Sezer “Ben iskeleden telefon edeyim” deyip gitti.
Ama geri gelmedi.
İbrahim Boğalı da telefona gitti. O da geri gelmedi. İyice meraklanıp ben de iskeleye gidip telefon ettim. Telefona muhterem kerimeleri çıktı.
Ve ağlamaklı bir sesle;
“Babam çok hasta” dedi.
Derhal koşup vapura bindim.
Nihayet eve vardım.
Yatağında yatıyordu.
Meğer kahvaltı yaparken beyin kanaması geçirip yere düşmüş. Kaldırıp yatağına yatırmışlar.
Kendinde değildi.
Birkaç gün evvel, evdekilere “Hasta olursam, doktor getirmeyin” demiş.
Ama evlatları rahat etmedi.
Gidip doktor getirdiler.
Doktor vaziyete bakınca;
“24 saat içinde her şey olabilir” dedi.
Bir saat sonra vefat etti.
Ağzından kan sızdı.
Hilmi Bey Hocamız bunu görünce “Bu, şehitlik alâmetidir” dediler.
Nitekim büyükler;
“Gece gündüz İslâmiyyete hizmeti düşünen kimse, yatağında ölse de şehittir” buyurmuşlardır.