"Bu za­man­da var mı acaba?"

A -
A +

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî haz­ret­le­ri­ni se­ven­ler­den bi­ri an­la­tı­yor: Bir gün, Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî haz­ret­le­ri, bir grup in­san­la bir "Ir­mak" ke­na­rın­da soh­bet edi­yor, ce­ma­at Onu hay­rân­lık­la din­li­yor­du. Mev­zû ön­ce­ki ve­lî­le­re gel­di. Es­ki­den ge­len ve­lî­le­rin fev­ka­lâ­de hal­le­ri­ni ve üs­tün ke­râ­met­le­ri­ni an­lat­ma­ya baş­la­dı. Din­le­yen­le­rin için­de bir­kaç ki­şi, inan­mı­yor­lar­dı Onun bü­yük­lü­ğü­ne. On­lar­dan bi­ri; - Efen­dim, ön­ce­ki ve­lî­ler ne gü­zel ke­râ­met gös­te­rir­ler­miş. Keş­ke za­ma­nı­mız­da da öy­le ve­lî­ler ol­say­dı da, o ke­râ­met­le­ri biz de gör­sey­dik, de­yi­ver­di. Be­hâ­ed­din-i Bu­hâ­rî haz­ret­le­ri; - Bu za­man­da da öy­le ve­lî­ler var ki, şu ır­ma­ğa em­re­dip; "Ge­ri dön, yu­ka­rı ak!" de­se, su, bu em­ri din­ler ve dö­nüp ter­si­ne akar, bu­yur­du. O böy­le der de­mez su ge­ri dön­dü. Baş­la­dı yu­ka­rı ak­ma­ya. Evet, su ter­si­ne akı­yor­du. Bu­nu gö­rüp şaş­kı­na dön­dü ce­ma­at. Bü­yük ve­lî su­ya ses­le­nip; - Ey ır­mak! Sö­zü­müz mi­sâl ver­mek için­dir, yok­sa mu­rat de­ğil­dir, bu­yur­du. O za­man ır­ma­ğın yö­nü de­ğiş­ti. Ve aşa­ğı doğ­ru ak­ma­ya baş­la­dı yi­ne. Mü­ba­rek zat ce­ma­ate dö­nüp; - Bu hal­ler hiç mü­him de­ğil, bu­yur­du. Asıl mü­him olan şey, Pey­gam­ber Efen­di­mi­zin yo­lu­na sa­rıl­mak, bu yol­dan kıl ka­dar ay­rıl­ma­mak­tır. Şöy­le de­vam et­ti: - Ta­sav­vuf­tan mak­sat da şu iki şe­ye ka­vuş­mak­tır. Bi­rin­ci­si, îman, gör­müş gi­bi kuv­vet­le­nir. Öbü­rü, emir­le­ri yap­mak zevk­li, ha­ram­lar çir­kin ge­lir. İs­lâ­mi­yet­ten kıl ka­dar ay­rı­lan kim­se­de fev­ka­lâ­de hâl­ler var­sa, ona "İs­tid­râc" de­nir ki on pa­ra kıy­me­ti yok­tur. Şöy­le bi­tir­di: - Gü­nah iş­le­yen­ler­de, ke­râ­met ol­maz. >> E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com