Herat'ta, Abdullah Zahid diye biri vardı ki, her gün oruç tutar, çok ibâdet yapardı.
Bunun için herkes tarafından sevilirdi.
Ahmed Nâmıki Câmi hazretleri Herat'a gidince Abdullah Zahid'in içini bir merak sardı...
Hanımına, “Herat'a biri gelmiş, veli diyorlar. Gidip bir göreyim, gerçekten veli midir, öğreneyim” dedi.
Hanımı ikaz etti onu:
“Bu niyetle gitme!”
“Nedenmiş o?”
“Çünkü o, gerçekten velidir. Allah dostlarının yanına ‘imtihan’ için gitmek uygun olmaz” dedi.
Ancak o:
“Sen bu işlerden anlamazsın” dedi ve gidip vardı huzura. Sohbetten sonra büyük veli sordu ona:
“Sana bir şey desem, yapar mısın?”
“Günah değilse yaparım.”
“Günah değil. Şu karşıki kasaptan bir but ‘kuzu eti’ al. Bakkaldan da biraz ‘yağ’, biraz da ‘pekmez’ alıp evine götür... Oturup hanımınla birlikte afiyetle yiyin” buyurdu.
O, dudak büküp;
“Ben otuz senedir gündüzleri bir şey yemiyorum” dedi.
Mübarek zat ona;
“Sen dediğimi yap. Yemekten sonra da bizi vesile edip dua et. İnşallah muradına kavuşursun” dedi.
Pek aklına yatmadı.
Ama yine “peki” dedi.
Ve o şeyleri yiyip açtı elini; “Yâ İlâhî! Bu zatın hürmetine kalp gözümü aç. Şehrin dört yanında ne varsa göreyim” diye dua etti...
O anda açıldı kalp gözü.
Artık her şeyi görüyordu...