Behâeddîn-i Buhârî kuddise sirruh, vefat edince, büyük bir cemaatle kılındı namazı. Ve defnedildi mübârek kabrine. Bir talebesi telkin verdi. Abdülkâdir adındaki bir talebesi, gördüğü bir vak'ayı şöyle anlatıyor: Mübârek hocamızı defnedince kabirdeki hâlini merak ettim. Ve teveccüh eyledim nûrlu kabrine. Rabbim kaldırdı gözümden perdeyi. Vâkıf oldum kabir ahvâline. Şöyle ki; Kabrine bir pencere açıldı "Cennet"ten. Çok güzel "iki hûri" içeri girdiler. Önce selâm verip; - Efendim biz, nice zamandır sizi bekliyorduk. Allahü teâlâ bizleri sırf sizin için yarattı, dediler. Ve eklediler: - Siz bundan sonra fenâ ve çirkin hiçbir şey görmeyeceksiniz. Hocam hûrileri dinledi. Fakat hiç iltifat etmedi onlara. Hattâ göz ucuyla bile bakmadı. - Bize niçin bakmıyorsunuz? dediler. Cevâben; - Rabbimin dîdârını görmedikçe Ondan başka hiçbir şeyi görmemeye ahdettim, buyurdu. Ve ekledi: - Beni sevenlere şefaat etmedikçe de hiç kimse ile meşgûl olmayacağım. PEYGAMBERLİK VAZİFESİ Bu zat, bir gün bâzı gençlere "Emr-i mâruf"un önemini anlatıyordu ki, bir ara; - Bir insanın kurtuluşuna sebep olmak, Peygamberlik görevi yapmaktır, buyurdu. Şaşırdılar: - Peygamberlik görevi mi efendim? - Evet. Bütün Peygamberlerin bir tek vazîfeleri vardı ki, o da, insanları gafletten uyandırmak ve Allahın birliğini herkese teblîğ etmekti, buyurdu. Ve ekledi: - Emr-i mâruf da bunun için yapılır işte. www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com