Bendeniz, üniversite yıllarında Kadıköy Müftülüğü'nde çalışıyordum. Ahmet Mekkî Efendi'nin yanında. O, müftü idi. Ben ise kâtip. İkimiz de Fâtih'te oturuyorduk. Sabahları çoğu zaman Karaköy iskelesinde buluşur, birlikte giderdik müftülüğe. Dikkatimi çeken bir şey vardı o günlerde. Bir dakîkasını boş geçirmezdi mübarek. Ya kendi bir şeyler okur veya birini okuturdu. Müftülüğün bitişiğinde bir Kur'ân kursu vardı o zaman. Daha müftülüğe girmeden o kursa uğrar, bir talebenin kolundan tutup müftülüğe getirir ve okutmaya başlardı hemen. Bana da öyle yapmıştı. Daha önceki senelerde ziyaretine gitmiştim bir gün. Kendisini ilk defa görüyordum. Hal hatır sormuştu. Sonra, elime Osmanlıca bir kitap tutuşturup; - Oku bakalım! demişti. Okuyunca da çok memnun olmuş ve - Aferin, Osmanlıca okuyabiliyorsun, buyurmuştu. Men hadime, hudime Kendisinden ilk duyduğum Arabî cümle, "Men hadime hudime" idi. Bu da ne? diyeceksiniz. Mânâsını ben de bilmiyordum o zamanlar. Ama sonra öğrendim. Hizmet eden, hizmet görür, demekmiş. Yâni bir kimse, gençliğinde yaşlılara hizmet ederse, yaşlandığı zaman da, gençler ona hizmet edermiş. Bu söz, çok tesir etmişti bana. Yaşlılara hizmet etmeyi ganîmet bildim. Allah Ondan râzı olsun. Onun sözünün bereketiyle, anneme ve babama çok hizmet ettim. Çok duâlarını aldım. Babam, vefâtına yakın bir gün; - Oğlum, sen de evlâtlarından gülesin! diye duâ etti. Çok sevinmiştim. O zaman 84 yaşındaydı. Hasta ve pîr-i fânîydi. Hiç unutamıyorum. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com