Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri, Hindistan'dan gelen bir talebe ile birlikte Bağdat'tan çıkıp, bir ikindi vaktinde Delhi'ye vardılar. Yolculuk, tam bir sene sürmüştü. Delhi'nin toprağına ilk ayak bastığında, sevincinden yanında ne varsa dağıttı oranın halkına. Sonra Abdullahı Dehlevi hazretlerinin huzuruna varıp, elini öperek talebesi olmakla şereflendi. Ve başladı o dergâhta vazifeye. İlk iş olarak, dergâhın günlük temizliğini vermişti üstadı. Elinde kova ve süpürgeyle aylarca devam etti bu dergâh temizliğine. Kovasını kuyudan su ile doldurur, onu bir sopaya takarak omuzunda taşırdı her gün. Dergâhtan kuyuya, kuyudan dergâha. Defalarca gidip gelirdi her gün. Bir gün, nefsine zor gelmişti bu iş. - Sen buna mı lâyıksın? dediğini hissetti nefsinin. Derhal; "Ey nefsim! Boşuna sızlanma. Eğer bu iş zoruna gidiyorsa, bil ki elimdeki süpürgeyi atar, sakalımla süpürtürüm sana bu yerleri" dedi. Böyle paylayınca, bir daha itiraz gelmedi nefsinden. Bu temizlik işini canla başla yaptı. Aylarca su taşıya taşıya yara oldu omuzları. Bir gün yine omuzunda su taşıyordu ki, üstadıyla karşılaştı aniden. Abdullah-ı Dehlevi hazretleri, Halid-i Bağdadi hazretlerinin omuzundan, Arş'a doğru muazzam bir nurun yükseldiğini gördü. Hayranlıkla onu seyrediyorlardı melekler. Buna şahit olunca kemale geldiğini anladı artık. Temizlik işinden, hususi hizmeti'ne aldı Onu. Beş ay da üstadına bizzat hizmetle şereflendi. Ve o manevi emanet, Halid-i Bağdadi hazretlerine nasib oldu. > www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com