Evliyâ-yı kirâmın, çok büyüklerindendi. İnsanları hak yola dâvet edenlerdendi. Dayısı olurdu ki, "Kadı Muhammed Zâhid", Onun sohbetlerinden, oldu pek çok müstefid. Dayısına talebe olmadan daha önce, Nefsiyle mücâdele etmişti senelerce. O zaman, insanlardan bîgâne yaşıyordu. Ve nefsinden kurtulmak için çalışıyordu. Onbeş yıl ettiyse de riyâzet, mücâhede, Ve lâkin murâdına eremedi yine de. Anladı en nihâyet, bunda âcizliğini. Çâresizlik içinde, kaldırdı ellerini. Dedi ki: (Yâ ilâhî, bu nefsimin elinden, Kurtulmam için, bana, yardım et kereminden.) Ne zaman ki, bu hâlis duâsı buldu hitâm, Baktı, yanı başında "Hızır aleyhisselâm". Dedi: (Ermek istersen, eğer bu isteğine, Git, "Muhammed Zâhid"in sen de gir hizmetine. Zîrâ tektir çâresi, nefisten kurtulmanın. O da, sohbetleridir ondan kurtulanların. Dayın "Muhammed Zâhid" onlardandır ey dervîş! Haydi git, durma daha, sohbettedir asıl iş.) O, "hazreti Hızır"ın bu nasîhatlerini, Dinleyince, anladı işin hakîkatini. Dedi ki: (Yâ ilâhî, şükürler olsun sana. Bu işin çâresini, öğrettin şimdi bana.) Veliyy-i kâmil idi, "Kadı Muhammed Zâhid". Giderek, hizmetine giriverdi tez vakit. Çok istifâde edip, onun sohbetlerinden, Kurtuldu az zamanda, nefsî isteklerinden. Dayısı, çok teveccüh ederek kendisine, Çıkardı vilâyetin yüksek derecesine. Resûlullahtan gelen "ilim", "feyz" ve "mârifet", Kalbden kalbe akarak, ona geldi nihâyet. O dahî, hocasından aldığı nûru, yine, Devretti kendi oğlu "Hâcegî"nin kalbine Dîne hizmet uğrunda, pek çok idi gayreti. Sapıklarla uğraşıp, yok etti her bid'ati. Talebesine dahî, himmeti çoktu gâyet. Bu yolda gösterirdi, insan üstü bir gayret. Derdi ki: (Ey inanlar, bu dünyâ bir "imtihân". Gaflete dalmayın ki, ecel gelir arkadan. Dünyâda her ne amel yaparsanız siz eğer, Herbirine, mahşerde, "hesap" var birer birer. Her söz ve hareketin, hattâ her düşüncenin, Soracak hesâbını, bize Rabbil âlemîn. Her bir günâh, Allahın nehyettiği bir iştir. Eğer ki affetmezse, karşılığı "ateş"tir.)