"Du­run, ben hal­le­de­rim!"

A -
A +

E­fen­di­miz on yaş­la­rın­da i­ken, am­ca­sı Zü­beyr i­le bir ker­va­na ka­tı­lıp, se­fe­re çık­tı­lar. Az son­ra bir de­re çık­tı ön­le­ri­ne. An­cak az­gın bir de­ve yol ver­mi­yor­du ker­va­na. Kaç de­fa te­şeb­büs et­ti­ler­se de netî­ce­siz kal­dı. ­Ker­van­da­ki­ler ça­re­siz­lik­ten; - Ge­ri dö­nü­yo­ruz! de­di­ler. ­Tam dö­nü­yor­lar­dı ki, ­lem­le­rin E­fen­di­si; - Du­run! Ben hal­le­de­rim! bu­yur­du. ­Ve de­ve­sin­den i­nip, o hır­çın de­ve­ye bin­di. Az­gın de­ve yu­mu­şa­dı bir­den. Uy­sal ve it­âat­liy­di ar­tık. Ü­ze­rin­de o­la­nın kim ol­du­ğu­nun şu­u­run­day­dı san­ki. Öl­çü­lü a­dım­lar­la baş­la­dı su­da yü­rü­me­ye. ­Ker­van da ar­ka­sın­dan. ­Kar­şı kı­yı­ya va­rın­ca dur­du ve us­lu us­lu çe­kil­di bir ke­na­ra. E­fen­di­miz on­dan i­nip ken­di de­ve­si­ne bin­di. ­Ve ker­van de­vam et­ti yo­lu­na. YAK­LAŞ­MA O­NA! ­Mek­ke'de "Bevâ­ne" a­dın­da bir put var­dı ki, Ku­reyş­li­ler yıl­da bir gün o pu­tun ya­nın­da top­la­nır, o­na ibâ­det e­der­ler­di. İş­te o gün gel­miş, bü­tün Ku­reyş hal­kı o pu­ta gi­di­yor­du a­kın a­kın. Ebû Tâ­lip, on ya­şın­da­ki E­fen­di­mi­ze ba­kıp; - Hay­di ye­ğe­nim, biz de Bevâ­ne'ye gi­di­yo­ruz, de­di. O Ser­ve­rin yü­zü a­sıl­dı. A­ma yi­ne de is­te­me­ye­rek ka­bul et­ti. ­Şöy­le bir gö­rü­nüp ge­le­cek­ti. An­cak Bevâ­ne pu­tu­na yak­laş­tık­la­rın­da E­fen­di­miz or­ta­dan kay­bol­du bir­den. ­Me­rak ve en­di­şe i­çin­de bek­le­şir­ler­ken, bir­den çık­tı or­ta­ya. Ebû Tâ­lip se­vinç­le ko­şup sa­rıl­dı ye­ğe­ni­ne. - Ne­re­dey­din? Çok me­rak et­tik. - Am­ca­cı­ğım, ben o pu­ta yak­la­şın­ca, çok hey­bet­li bi­ri ö­nü­me çı­kıp; "Dur yâ Mu­ham­med! Yak­laş­ma o­na! Sen, o put­la­rı kır­mak i­çin dünyâ­ya gel­din!" de­di. ­Bu ilâhî î­kaz ü­ze­ri­ne ay­rıl­dım o­ra­dan. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com