Ahmet bin İbrahim el Vasıti hazretleri rahime-hullahü teâlâ, bir gün, deniz yolculuğuna çıktı. Ancak büyük bir fırtına koptu denizde. Dalgalar büyüdü. Gemi başladı sallanmaya. Tam parçalanmak üzereydi ki; - Yâ Rabbî! Sevdiğin kulların hürmetine dindir bu fırtınayı! diye yalvardı. Ellerini yüzüne sürerken dindi fırtına. Yolcular; - Nasıl dua ettin ki, fırtına durdu? dediler. - "Sevdiğin kullar hürmetine..." diyerek yalvardım, buyurdu. Cenâb-ı Hakkın öyle kulları vardır ki, onların hürmetine edilen duaları geri çevirmez. ALLAH KULUNU SEVERSE... Bir gün de sohbetinde; - Allahü teâlâ bir kulunu severse, ona iki nimet verir, buyurdu. Birincisi, ona sevdiği bir kulunu tanıtır. Sordular: - Sevdiği kuldan murat nedir efendim? - Hakiki bir "İslâm âlimi" veya gönül ehli bir "Allah adamı"dır. Böyle bir zatı tanımak, nimetlerin en büyüğüdür. - Neden efendim? - Çünkü iki cihan saadetine kavuşmak, böyle bir zatı tanımak ve onu sevmekle olur ancak. - İkinci nimet nedir hocam? - İkincisi, ona hayırlı bir iş nasib eder. Daha çok severse, derd-ü bela verir. - Sevdiğine mi dert bela verir efendim? - Evet. Derd-ü bela, Allahü teâlânın kemendidir. Sevdiklerini, onunla kendine çeker. İYİ İNSAN NASILDIR? Bir gün de; - İyi insan nasıl olur efendim? diye sordular bu zata. Cevabında; - İyi insan, herkese güler yüzlü, tatlı dilli olur, buyurdu. - Farzları yapıp haramlardan kaçması da gerekmez mi hocam? - Elbette. Ama bunlar, her Müslümanın asli vazifesidir zaten. Tabii ki yapacaktır.