İstanbul'da yaşamış âlim ve velîlerden Ahmet Mekki Efendi "rahime-hullahü teâlâ" hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Kureyş müşriklerinden Velid bin Mugire ile bazı müşrikler, bir gece vakti Efendimizin "aleyhissalatü vesselâm" huzuruna geldiler. Hava gayet açık, Ay, tepsi gibiydi. - Yâ Muhammed! Gerçekten Peygamber isen şu gökteki Ay'ı ikiye ayırıver de görelim, dediler. Efendimiz sordu: - Bunu yaparsam iman eder misiniz? Birbirlerine baktılar. - Ee.., tabii...inanırız. O zaman Efendimiz "aleyhissalatü vesselâm" mübarek elini kaldırıp, şehadet parmağıyla Ay'a doğru işaret buyurdular. "Dolunay" iki parçaya ayrıldı o anda. Yarısı Ebu Kubeys, diğer yarısı Kuaykıan Dağının üzerine kadar inip, orada durdular. Efendimiz müşriklere dönüp; - İşte, hepiniz şahit olun! buyurdular. Müşriklerde çıt yoktu. Dinleyenler sordular: - Peki, iman etmediler mi efendim? - Hayır. Bu apaçık mucizeyi de inkâr ettiler. - Ama söz vermişlerdi. - Evet, buna rağmen inanmadılar. - Peki ne dediler efendim? - Sihir dediler. Bu da, Muhammed'in bir sihri işte. Araştıralım, eğer Mekke dışındaki insanlar da görmüşlerse, sihir değildir. O zaman inanırız, dediler. - Soruşturdular mı bari? - Evet. Mekke'ye gelen yabancılara sordular. Dışarıya adamlar salıp sordurdular. Hepsinin beyanı aynıydı: "Evet, filan gece hava açık, Ay tepsi gibiydi. Bir ara Ay ikiye ayrıldı, gözlerimizle gördük" diyordu herkes. Ebu Cehil; - Sihir diyor, başka şey demiyordu. Üstelik alaylı bir eda ile; - Muhammed'in sihri, yerden sonra göklere tesir etmeye başladı, deyip gülüyordu. www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com