Bitlis'te bir kış günü, bir genç köyden şehre gidecekti. Atına atlayıp düştü yollara. Fakat dağ yolunda giderken kuvvetli bir tipiye tutuldu birden. Öyle ki, göz gözü görmüyordu. Bir adım ilerisini bile göremiyordu hatta. Geri de dönemiyordu. Şaşırıp kaldı. Ne yapsın garip? Gözlerini kapayıp: - Yâ Rabbî, bu zamânın Kutb'u hangi velîyse, onu imdâdıma yetiştir! diye yalvardı. Gözünü açtığında, birini gördü önünde. Şu taraftan git! Nurlu ve sevimli bir zattı. Tuttu atının dizginini. Ve eliyle işaret ederek; - Şu taraftan gidersen, şehre ulaşırsın! dedi. Ve kayboldu gözden. Genç, sürdü atını o yöne. Ve kurtuldu. İyi de kimdi o zat? Şekl-i şemâili, iz bırakmıştı zihninde. Uzun yıllar unutamadı Onu. Aradan "Otuz sene" geçmişti ki, İstanbul'a geldi bir gün. Bâyezid civarında işleri vardı. İkindi namazı için girdi Bayezid Câmii'ne. Baktı ki, bir hoca kürsüde vaaz ediyor. Oturup dinledi. Ama bu sima, hiç de yabancı gelmemişti kendisine. Kendi kendine; "Ben bu zâtı bir yerde gördüm" diyordu. Ama nerede ve ne zaman? Vaaz boyunca hep bunu düşündü. Zihnini zorladı, çıkaramadı. Hâtırlayamadın mı? Nihayet bitti vaaz. Abdülhakîm Efendi kürsüsünden inip kapıya doğru giderken, bunun yanına gelip durdu. Kulağına eğilip; - Hâtırlayamadın mı? buyurdu. - Hayır efendim, ama... Hâtırlatmaya çalıştı mübarek. - Hani Bitlis'te, otuz yıl önce... Hâtırlar gibi oldu. - Evet efendim, galiba siz!.. - Hani tipiye yakalanmıştın da... O zaman tam hâtırladı. - Tamam efendim, tipiden yolumu kaybetmiştim de imdadıma yetişmiştiniz. Hürmetle sarıldı ellerine. Büyük veli giderken, o ağlıyordu. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com