Ömer bin Abdülazîz hazretleri ölüm hastası iken yakınları tabip çağırdılar.
Tabip koşup geldi.
Halîfeyi muâyene etti.
“Çok zehir içmiş. Hayâtı husûsunda temînât veremem” dedi.
● ● ●
O sırada ağlamaya başladı Halîfe!
Yakınları kendisine;
“Niçin ağlıyorsun. Bir mücâhit olarak Rabbine varıyorsun. Allahın izniyle sünneti ihyâ ettin, bid'atleri ortadan kaldırdın” dediler.
O ise düşünceliydi.
O kişilere bakıp;
“Az sonra Rabbimin huzûruna çıkacağım. Bu milletin hesâbı hep bana sorulacak. Bu hesâbın altından kalkabilecek miyim acabâ? İşte bunu düşünerek ağlıyorum” dedi.
Endîşeli görünüyordu!
Buyurdu ki:
“Beni oturtun!”
Yavaşça oturttular yatağında.
Korkulu bir hâli vardı!
Oradakilere bakıp;
“Hakîkî mâbud, ancak Allahü teâlâdır. İbâdet olunmaya sırf Onun hakkı vardır” buyurdu.
Sonra gökyüzüne çevirdi başını.
Ve sevinç gözyaşları doldu gözlerine!
Birilerini gördüğü belliydi.
Nitekim sevinçli olarak;
“Şu anda öyle kişileri görüyorum ki, onlar ne cindirler ne de insan” buyurdu.
Kelime-i şehâdeti söyledi.
Rûhunu teslîm etti.
Ve Rabbine kavuştu...