Niğde'de medfun Misâlî Baba, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Peygamberimiz, bir gün hazret-i Alî'ye; - Hazırlan yâ Alî! buyurdular, Yemen'e kadı olarak gidiyorsun! Hazret-i Alî; - Başüstüne yâ Resûlallah! dedi. Dedi ama kendini bu işe lâyık görmüyordu. Bunun için arz etti edeble: - Henüz çok gencim yâ Resûlallah. İlmim de kâfi değil. Efendimiz, Onun göğsünü sıvazlayıp; - Yâ Rabbî! Alî'ye ilim ve hikmet ver. Onu, bu işe liyâkatli eyle! diye duâ buyurdu. Sonra da; - Haydi git yâ Alî! buyurdular, Yemenliler seni bekliyor. Çokları senin bereketinle îman ederler. Ve tembih eylediler: - Yemen'e varmadan önce bir tepeden geçeceksin. Oraya varınca, yüzlerce insanın seni karşılamaya çıktıklarını görürsün. O zaman; "Ey ağaçlar! Ey taşlar! Allahın Resûlünün size selâmları var!" diye nidâ eyle! Hazret-i Alî; - Başüstüne! dedi yine. Ve çıktı yola. Buyurdukları tepeye varınca, yüzlerce insanın kendisini beklediğini gördü gerçekten. - Ey ağaçlar ey taşlar! Allahın Resûlünün size selâmları var! diye nidâ etti. O anda bir uğultu koptu dağda. Ağaçlar, taşlar bir ağızdan; - Aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berekâtüh! diye seslendiler. Müşrikler, bu kerameti gördüler. "Şehâdet"i haykırdılar bir ağızdan. Elini neye sürseydi... Bir gün de şunu anlattı: Sevgili Peygamberimiz, mübarek elini neye sürseydi, o şeye bir bereket, bir canlılık gelirdi ânında. Meselâ Eshâbtan birinin bir atı vardı ki, gâyet zayıf, çelimsiz bir şeydi. Yürümeye tâkati yoktu hayvancağızın. Bir gün, Efendimiz bindiler o ata. Hayvan "küheylan" kesildi âdeta. Artık rüzgâr gibi koşardı ki, yetişen olmazdı gölgesine. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com