Herat vilâyetinde medfun bulunan Hak dostlarından Zeyneddîn-i Hafî hazretleri, bir gün şunu anlattı bâzı gençlere: Eshabtan bir hanım, bir gün hediye olarak bir kap "Bal" gönderdi Efendimize. Peygamberimiz kabul buyurup, kabını iâde ettiler. Ancak kap, "dolu olarak" ulaştı o hanıma. Kadıncağız üzüldü hâliyle. Gençler sordu: - Neden üzüldü efendim? - Kabul edilmediğini zannetti de ondan. - Pekii ne yaptı üzülünce? - Derhal Efendimizin huzuruna koşup; "Yâ Resûlallah! Hediyemi kabul etmediniz mi ki geri gönderdiniz?" diye sordu. Resûlullah Efendimiz; - Hediyeni kabul ettim, buyurdular. Hanım şaşırdı bu defa. - Ama kap, bana dolu olarak geri geldi yâ Resûlallah. Buyurdular ki: - Sana gelen o bal, Rabbimizin sana özel ihsânıdır. Bu defa sevindi. - Yaa, öyle mii? - Evet. O gelen bal, senin hediyenin bereketi, Rabbimizin ihsânıdır. Kadıncağız sevinçle geri döndü. Ev halkıyla yıllarca yediler o balı. Bitmek tükenmek bilmedi. Ama o balı, yanlışlıkla başka kaba aktardılar bir gün. İşte o günden îtibaren azalmaya başladı. Ve tükendi nihâyet. Efendimiz bunu haber alınca; - Eğer o bal kabında dursaydı, kıyâmete kadar yenirdi de yine bitmezdi, buyurdular. Al, bununla savaş! Bir gün de şunu anlattı: Bedir harbinde kılıcı kırıldı "hazret-i Ukâşe"nin. Mübarek koştu hemen Efendimize: - Kılıcım kırıldı yâ Resûlallah! Efendimiz etrafa bakıp, bir hurma dalı gördüler yerde. Onu alıp uzattılar kendisine: - Al, bununla savaş! Mübarek sahâbî, "Bununla nasıl savaşılır?" demedi. Dalı kaptığı gibi daldı düşmanın içine. Mükemmel "Kılıç" olmuştu o dal parçası elinde. Onlarca başı ayırdı gövdesinden > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com