Emir Sultân hazretlerinin ilim sahibi bir talebesi vardı ki, Bursa'da şeyhülislâmlık yapıyordu. Bu zat, bir gün, Ulucami'de vaaz ederken, Emir Sultân, kendi dergâhında talebeden birini çağırdı yanına. - Evlâdım, çarşıya git. Şu şu şeyleri al, getir! - Başüstüne efendim! Ve çıkıp gitti. Buraya kadar güzel. Ancak talebe Ulucâmi'nin önünden geçerken, içerde şeyhülislâmın vaaz ettiğini öğrendi. Kendi kendine; - "Girip vaaz dinleyeyim" dedi. Ve girdi camiye. Ama o içeri girer girmez kuvvetli bir "zelzele" oldu. Cemaat zor attılar kendilerini dışarıya. Fakat çıkınca şaşırdılar. Zîra dışarıda zelzele yoktu. Normal hayat devam ediyordu. Tekrar camiye girdiler. Girdiler ama, içeride zelzelenin devam ettiğini görünce tekrar kaçtılar dışarı. Çıkınca, yine şaşırdılar. Çünkü dışarıda hiçbir şey yoktu. İnsanlar sakin ve rahattı. Bu işte başka iş var Bu hâli şeyhülislâm da görüp; - "Bu işte başka iş var" dedi içinden. Ve başını öne eğip bir müddet murakabe etti. Sonra başını kaldırıp seslendi cemaate: - Ey insanlar! İçerde, hocamızı dinlemeyen biri var. Herkes; - "O kimdir?" diye birbirlerine bakıyordu ki, devam etti sözlerine: - Emîr Buhârî hazretleri, onu çarşıya gönderdi. O ise gelmiş vaaz dinliyor. Hemen dışarı çıksın! Yoksa bu zelzele helâk edecek bizi. O talebe bunu duyup dışarı çıktı hemen. O çıkınca, zelzele durdu. Çarşıdan alacağını alıp acele döndü dergâha. Ama çok mahcuptu. - Hocamın yüzüne nasıl bakacağım? diyordu. Bu düşünce ile dergâha girip, bir kenara oturdu. Emîr Sultân ona hiddetle baktı bir an. Talebe, o dehşetten bayılıp düştü. Ayılınca, öptü hocasının elini. Özürler diledi. Bu, büyük bir ders oldu ona. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com