İshak aleyhisselâm

A -
A +

İbrâhîm Halîlullah, Nemrûd'un ateşinden, Kurtulup, hicret etti onun memleketinden. Hanımı Sâre ile, bir yere geldiler ki, Ahlâksız ve zâlimdi o ülkenin meliki. "Sâre"yi görür görmez, oldu ona musallat, Sâre ise, Allah'a eyledi münâcaat: (Yâ Rabbî, bu zâlimin şerrinden koru beni!) Der demez, o ahlâksız yerde buldu kendini. Hattâ eli ayağı hiç tutmaz oldu hepten, Yalvardı ki: (Duâ et, kurtulayım bu dertten.) Sâre duâ edince, kalktı ve buldu sıhhat, Ve lâkin kurtulunca, oldu yine musallat. Elini uzatınca tekrârdan o edebsiz, Yine yere devrilip, kaldı tam hareketsiz. Bu hâl vâki olunca, kendisine üç defâ, Korktu ve pis elini uzatmadı bir daha. Hem de, "Hâcer" adında, çok asîl bir hâtunu, Hizmetine vererek, bıraktı artık onu. "Halîlullah" ve "Sâre" oradan ayrılarak, Filistin'e geldiler Hâcer'i de alarak. Sâre Hâtun dedi ki Hazreti İbrâhîm'e: (Ben yaşlandım, Hâcer'i nikâh eyle kendine.) Hâcer'le evlenince İbrâhîm Halîlullah, "Hazreti İsmâil"i bahşetti ona Allah. Resûlullahın "Nûr"u, önce bu hanımına, Ondan da geçiverdi İsmâil'in alnına. Halîlullah'ın yaşı, ne zaman ki "Yüz" oldu, Sâre'nin yaşı dahî "Yetmiş"i geçiyordu. Bir gün Sâre Hâtunla, Halîl aleyhisselâm, Otururken, melekler geldi ve verdi selâm. Halîlullah, onları buyur etti içeri, Lâkin tanıyamadı bu gelen kişileri. Çıktı ve et kızarttı onlardan hiç habersiz, Önlerine getirip, dedi: (Yemez misiniz?) Onlar bir bahâneyle o etten yemeyince, "Melek" olduklarını bilip korktu iyice. Melekler dediler ki: (Korkma, biz melekleriz, Seni, "İshak" adında oğulla müjdeleriz.) Sâre bunu işitip, çok taaccüb eyledi, (Ben acûze hâtunum, bu nasıl olur?) dedi. Halîlullaha dahî garîb geldi bu tebşîr, Buyurdu: (Ey melekler, bu ne garîb müjdedir? Bu ihtiyârlığımda nasıl oluyor da siz, Bana, "Oğlun olacak" diye müjdelersiniz?) Dediler ki: (Hak ile müjdeledik biz seni, Allah'ın rahmetinden hiç kesme ümîdini.) Buyurdu ki: (Allah'ın rahmeti bî-pâyândır, Ondan ümit kesenler, bundan gâfil olandır.)