Abdülhakîm Efendi'yi sevenlerden Tâhir Efendi şöyle anlatıyor: Ben, Kerkük'te iyi bir tahsîl görmüştüm. Arabî ve Fârisî'yi çok iyi öğrenmiştim. Keza din ilimlerini de. Mesela Tefsîr, hadîs ve fıkıh. Her birinde bir hayli bilgim vardı. İlim meclislerinde söz sâhibi bendin oralarda. Ama bir güne kadar. O gün, yanıma bir arkadaşım geldi ve. - Ben büyük bir âlim tanıdım, dedi. Kimdir o âlim? Merakla sordum: - Kimmiş bu âlim? - Abdülhakîm Efendi. - O da kim? dedim. Arkadaşım, uzun uzun ilminden ve fazîletlerinden bahsetti bana. Çok merak etmiştim bu zatı. - Kendisiyle görüşebilir miyim? dedim. - Elbette, dedi. Ve ertesi gün götürdü beni o zatın dergâhına. Yolda giderken; "Ben de âlimim" diyordum kendi kendime. "Kerkük'te, her mecliste bendim söz sâhibi. Gittiğimiz yerde de böyle olmalı. Ne kadar bilgili oluğumu o zât da bilmeli" diyordum. Nihayet dergaha varıp girdik huzuruna. Nurlu ve heybetli bir zat idi. Tam yanındaki sandalyeye oturdum. Biz içeri girdiğimizde "Abdülhakîm Efendi", bir şeyler anlatıyordu cemaate. "İnci" gibi ilim, hikmet saçılıyordu dilinden. Öyle ki, hiç duymadığım şeylerdi bunlar. Kendimi cahil hissettim Yanında oturmaya hayâ ettim doğrusu. Zira kendimi "çok câhil" hissettim o zatın yanında. Ve yavaşçacık yere indim. Sonra daha da geriledim. Çünkü orada oturmaya da layık olmadığımı anlamıştım. Biraz sonra geriye çekildim az daha. Sonra biraz daha. Derken dış kapının kenârına iliştim. Orada rahat ettim ancak. Buraya gelirken bir şey zannediyordum kendimi. Meğer ne kadar da câhilmişim. Bir "Hiç"mişim hatta. Onun yanında anladım... ---------- E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com