Kadı Muhammed Zâhid

A -
A +

"Murâdın nedir?" Evliyânın büyüğü, ilmin hazînesiydi. "Ubeydullah Ahrâr"ın mümtâz talebesiydi. Kendisi anlatıyor: Talebelik çağında, Bir arkadaşım vardı, "Nîmetullah" adında. Semerkant'tan "Hirat"a, yola çıktık ikimiz. "Tasavvufta bir rehber bulmak"tı niyetimiz. "Şâdumân" adındaki bir köyde konakladık. Hava da çok sıcaktı, günlerce orda kaldık. Biz o köyde dururken, işittik ki bir haber: "Ubeydullah-ı Ahrâr, o köye gelmiş meğer." Bir ikindi vaktiydi, gittik ziyâretine. Daha ilk sohbetinde, tutuldum kendisine. (Sen neredensin?) diye, sordu bana o zaman. Arz ettim ki: (Efendim, gelirim Semerkant'tan.) Çok güzel, tesirli ve fasîh konuşuyordu. Kalbimden geçenleri, dile getiriyordu. Lâkin biz "Hirat" için çıkmış idik bu yola. Hava sıcaklığından, vermiştik orda mola. Her nedense bu arzu, çıkmamıştı içimden. Bunu dahî anlayıp, buyurdu ki peşinden: (Hirat'a gitmekteki murâdın acep nedir? Tasavvufa girmek mi, ilim öğrenmek midir?) Öyle heybetliydi ki, sükût ettim korkudan. Yerime, arkadaşım cevap verdi o zaman. Dedi: (Onun maksadı, tasavvufa girmektir.) Buyurdu ki: (Öyleyse, iyi ve mübârektir.) Sonra beni alarak, götürdü evlerine. Elimi, eli ile tutup çekti kendine. O anda bayılmışım, ayıldım sonra birden. Gördüm ki, "Hirat" fikri silinmemiş kalbimden. Bu hâlimi anlayıp, Hirat'a gitmem için, Biraz tefekkür edip, sonunda verdi izin. Yola çıktık ve lâkin hastalandı hayvanım. Öyle ki, zâfiyetten atamazdı tek adım. Hayvanımdan inerek, yürüdüm biraz yaya. Bu sefer de gözlerim başladı ağrımaya. Bu ağrıdan ötürü, bir yerde verdim mola. İyileşip, tekrardan "Hirat"a çıktım yola. Sonra da, bedenimi sıtma tuttu bu sefer. Anladım ki, bu işte hayır yok bana meğer. Acele geri dönüp, kavuştum ona yine. O günden îtibâren katıldım sohbetine. Bu zât buyuruyor ki: (Rabbimiz, bir kuluna, Acır, onu severse, iki şey verir ona. Birincisi, tanıtır "sevdiği bir kulu"nu. Onun vâsıtasıyla kendine çeker onu. İkinci olarak da, ona iyi, münâsip, Yâni "hayırlı bir iş", bir meslek eder nasîb.)