Ahmet bin Âsım Antâkî hazretleri, Antakya'da yaşayan bir Allah adamıdır. Bir gün tanıdığı bir kasap dükkânının önünden geçerken durdu ve dikkatle baktı içeriye. Soyulup asılmış bir koyun gövdesi vardı çengelde. İçeri girip selâm verdi. - Kolay gelsin evlât. - Hoş geldin baba. O çengelde asılmış koyunu gösterip; - Şu koyun bana bir şeyler söylüyor, buyurdu. Adam irkildi ve korkuyla sordu hemen: - Koyun ne diyor baba? - Ben leşim, beni Besmelesiz kestiler, diyor. Korktuğu başına gelmişti. Kızardı, bozardı ve utancından bayılıp düştü. Ayıldığında îtiraf etti suçunu. Ancak bu son oldu. Bir daha yeltenemedi böyle yanlış bir işe. "HANIMLA GEÇİNEMİYORUZ!" Bir gün de yeni evli bir talebesi geldi huzuruna. Ancak üzüntülüydü. Mübarek zat anlayıp sordu hemen: - Hayırdır evlâdım, üzgün gibisin. - Evet hocam. Hanımla geçinemiyoruz. O çok huysuz. Bense çok sinirliyim. Herhalde onu boşayacağım. Mübarek, ona acıyarak baktı ve; - Değmez evlâdım, boşama sakın, buyurdu. Sonra başını öne eğip yumdu gözlerini. Tefekkür eder gibi yaptıktan sonra başını kaldırıp; - Kalbime öyle geliyor ki, fazla bir ömrün kalmadı, buyurdu. Genç heyecanlandı. - Fazla yaşamayacak mıyım hocam? - Maalesef, bir ay kadar ömrün var. Büyük zat, böyle mahsus söylemişti. Ama genç, hocasının kalb gözü açık bir velî olduğunu ve boş konuşmayacağını iyi biliyordu. Elini öpüp mahzun halde ayrıldı huzurundan. Sonra mı? O günden sonra "Gül gibi" geçindi hanımıyla. "Melek" gibi olmuştu. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com