Kasr-ı hinduvân diye bir köy vardı ki, Behâeddîn-i Buhârî hazretleri bu köyde doğmuştur. Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretleri, ne zaman bu köyden geçecek olsa; - Bana, burada güzel bir koku geliyor. Bu köyden çok büyük bir Evliyâ zuhur eder ve bütün cihana feyiz saçar, derdi. Bir gün, yolu bu köye düştü yine. Yanındakilere dönüp; - O koku fazlalaşmış. Öyle zannederim ki, o cevher dünyaya gelmiştir, buyurdu. Gerçekten de doğmuştu Behâeddîn. Üç gün olmuştu dünyaya geleli. Dedesi, onu kucağına alarak "Muhammed Bâbâ Semmâsî" hazretlerine götürdü. Büyük Velî onu görür görmez çok sevinip; - Biz bunu evlâtlığa kabûl ettik, buyurdu. Sonra talebesi Emîr Külâl hazretlerine dönüp; - Ey oğlum! Bunun yetişmesini, sana ısmarlıyorum, buyurdu. Behâeddîn Buhârî, evlenme çağına gelince, Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretlerinin dergâhına geldi. Huzûruna çıkmadan önce mescide girip, orada secdeye kapanarak; - İlâhî, belâlara sabredebilmem için, bana güç kuvvet ver, diye duâ etti. ÖYLE DUA EDİLMEZ Sonra girdi üstâdının huzûruna. Büyük Veli Onu görünce; - Evlâdım, öyle duâ edilmez. Allahtan belâ değil, âfiyet istenir, buyurdu. Ayrılacağı zaman, ona bir "Ekmek" verip; - Bunu al, yolda lâzım olur, buyurdu. Behâeddîn; "Yemeği yemiştik. Bu ekmek niye lâzım olsun ki?" diye düşündü. Yolda, misâfir oldu bir fakirin evine. Öyle ki, bir "Ekmek dilimi"ne muhtaçtı zavallı. Ekmeği ona verip, anladı bu işin hikmetini. Üstâdına sevgisi kat kat oldu böylelikle. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com