Taşkent'te yaşayan evliyâdan "Nûreddin Taşkendî" hazretlerine, bir gün; - Efendim, bizler Kur'ân-ı kerîmin mânâsını anlayabilir miyiz? diye sordular. Cevabında; - Kur'ân-ı kerîmin mânâsını, tam olarak yalnız Muhammed aleyhisselâm anlar, buyurdu. - Ya eshâb-ı kirâm? dediler. - Eshâb-ı kiram da, ana dilleri Arabca olduğu halde, bâzı âyetleri anlayamaz, Resûlullaha sorarlardı. - Öyle mii? - Evet. Size bununla ilgili bir şey anlatayım mı? - Seviniriz hocam. - Hazret-i Ömer bir yerden geçerken, Resûlullahın, Ebû Bekr-i Sıddîka bir şey anlattığını gördü. Yanlarına gidip dinledi. Sonra, başkaları gördüyse de, gelip dinlemeye çekindiler. Ertesi gün, hazret-i Ömer'i görünce; - Yâ Ömer, Resûlullah dün size bir şey anlatıyordu. Bize de söyle, öğrenelim, dediler. Buyurdu ki: - Dün, Ebû Bekir, Kur'ân-ı kerîmden anlayamadığı bir âyetin mânâsını sormuş, Resûlullah ona anlatıyordu. Bir saat dinledim, bir şey anlayamadım. Cemaat merak etti. - Hazret-i Ömer mi anlayamamış efendim? - Evet. Çünkü Ebû Bekr'in yüksek derecesine göre anlatıyordu. - Hazret-i Ömer'in derecesi yüksek değil miydi hocam? - Elbette yüksekti. Hatta o kadar ki, Resûlullah Efendimiz; "Benden sonra Peygamber gelmeyecektir. Eğer gelseydi, Ömer Peygamber olurdu" buyurdu. - Öyleyse? - Ama böyle yüksek olduğu ve Arabîyi çok iyi bildiği halde, Kur'ân-ı kerîmin tefsîrini bile anlayamadı. Hattâ... - Hatta ne hocam? - Vahyi getiren Cebrâîl aleyhisselâm bile, Kur'ân-ı kerîmin mânâ ve esrârını, Resûlullaha sorardı. - Öyle mii? - Evet. - Peki bizler Kur'ân-ı kerîmin mânâsını nasıl anlayabiliriz hocam? - Ancak ilmihâl kitaplarından. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com