Mahcup etmek ister, ama...

A -
A +

Hazret-i Mevlânâ zamanında biri vardır ki bu zâta düşmanlık besler. İlmi de vardır ama bir türlü sevemez bu büyük velîyi. Çünkü Onu çekemez. Her fırsatta Onu küçük düşürmek ister. Aleyhinde sözler söyler. Bu da yetmez, toplar bir gün talebesini: - Haydi kalkın! der. Mevlânâ'ya gidelim. Çetin sualler sorup onu mahcup edelim! Ve kolları sıvar, zor sualler hazırlarlar. Kendi de çalışmaya koyulur. Fakat bir ara karşısında "hazret-i Mevlânâ"yı görür gibi olur. Gözlerine inanamaz. "Daha dikkatli bakayım" derken, mübarek kaybolur. - Herhalde hayal gördüm, der. Çalışmaya devam eder. "Acabâ gençler de gördü mü ki?" diye de merak eder. Yanlarına gidip sorar: - Siz de gördünüz mü? - Neyi efendim? - Yok yok, der, vazgeçer sormaktan. Ama içi rahat değildir. Çözemez bu muammâyı. Zîra gözleriyle görmüştür "Mevlânâ"yı. Tekrar başlar çalışmaya. Çetin sualler bulmak için uğraşırken, yine görür Onu karşısında. Bu defa gençler de görmüştür. Büyük velî, bütün heybetiyle karşılarında bir müddet durur. Onlar hayret ve şaşkınlıkla Ona bakarken, yine kaybolur. Evet, bu, hayal falan değildir artık. Gördükleri, gerçekten hazret-i Mevlânâ'dır. Derken namaz vakti girer. Kendi de, talebeleri de namaz için yan odaya geçerler. Fakat o da ne? Odanın beyaz badanalı dört duvarında da henüz yazılmış yazılar vardır. Merakla okurlar ki, hazırladıkları suallerin cevaplarıdır tek tek. Dehşete düşerler. O âlimin de kalbine bir pişmanlık çöreklenir. Yapacağı bir şey vardır artık. Özür dilemek. Alır talebesini, doğruca dergâha gider. Elini öpüp, affını diler. Talebesi olur, bu yolda ilerler. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com